İSTANBUL ŞİİRİ
İstanbul'un üstüne güneş doğdu
Salih Reis'in Deniz Kızı çatanası
Yemiş'ten Sarayburnu'na kadar
Yakamozlu bir kuşak çekti sulara
Salih Reis'in Deniz Kızı çatanası
Sabahçı bir horozla bir oldu da
Gazhaneden önce
Uzun uzun öttü İstanbul'da
Suların şıpırtısı bir yana
Dal sesi kanat sesi bir yana
Akşama dek çardakta otururdu gözü yolda
Şimdi küçük harflerle fısıldıyor bir rüzgâr
-Merhaba ey yaşlı adam mangalın sönmüş
Evinse virane, kimdi zamanın tökezlettiği
Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın "merhaba" demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin
Merhaba kitapseverler
#NeOlsam#Şiir#EnesAlpaslan#okudumbitti#ozlemli_kitaplar#alıntı#yenikitaplar
NE OLSAM ?
Doktor olsam kurtarsam can
Polis olsam suçlulara vermesem aman,
Asker olsam versem selam,
Okusam adam olsam.
Su içerken elimi gördüm
Sessiz sedasız insanca kuru
Sanki Ahmed'in Mehmed'in eli
Merhaba dedim merhaba
Merhaba çalışan eller
Dedim ki elektrik sizinle yanar
Sizinle yürür tren
Sizsiniz dağları devirip
Barajlara suyu getiren
Donatan dünyayı bir uçtan bir uca
Dedim ki tarlalar sizinle yeşil
İnsan sizinle yüce
Oktay Rifat
Merhaba İlhan
İşte Enver Abiyi de getirdik yanına
"Şu dünyada
Ayrılık var
Ölüm var
İlle de zulüm var"
Diyen ozanı.
Gülüşünden su içişine kadar
Halk olan adamı
Mezarlarınız biraz aralı
Ama atsan
Ulaştırırsın herhal sigaranı
İki gözüm ona iyi bak
Dünyaya küskün gitti biraz Zemheride çiçek açmış Acılı, suskun bir topraktır o
Seslenmezsen
Merhaba demez
Hastadır, koluna gir Yürüyemez
Ayakları tutuk.
Bağışla İlhan
Öyle ya
Senin de kaburgaların kırık
METİN DEMİRTAŞ
Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın “merhaba” demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hala koynumda resmin (N.Hikmet)
Haydi, diyelim ki "Ulaş" ve "Merhaba" şiirlerini Zülfü Livaneli bestesiyle, Livaneli'nin sesinden duyduk... Şimdi onlara şiirin odağından eğilme zamanı geldi işte. öncelikle dikkatimizi çeken, her iki şiirin de geleneksel halk şiirinden beslenmiş oldukları. Özellikle ses, ton halk şiiri kaynaklı. Gene de, kalıpların benzerliğine karşın, özgün ve klişelerden uzak şiirler bunlar. Form olarak da kolay sınıflandınlır gibi değiller. örneğin "Ulaş" şiiri Ulaş Bardakçı için yazılmış bir ağıt mı? Bence değil... Ne yakınma var ne acıma... Vahlanma yok, ağıtların temeli olan. İsyancı bir şiir aksine; diklenen bir şiir... Bir destan mı? Böyle olmasını engelleyen temel bir şey var: Anlabma degil, sayıp dökmüyor, öykülemiyor kahramanlıklarıru Ulaş'ın. Aynca, sadece Ulaş'a da odaklanmıyor: "Selam söyle" diye 1960'ların ve 1970'lerin öldürülen devrimcilerini kuşabyor. Eluard'ın, Aragon'un savaş sırasında yazdığı şiirler gibi, kolay kolay kabına, kalıbına sığmayan bir şiir "Ulaş" bence. "Merhaba", klasik halk şüri kalıplarını kullansa da, klişe tadı vermeyen bir şiir. Yaşar Kemal'in 1940'lardan 1970'lere uzanan bütün yazı hayatı içinde ilkgençlik yıllarının "Aşık"lığını, "Aşık Kemal"liğini, hiç bırakmadığını ortaya koyuyor.