" Merhametin dili insanın kendi vicdanıdır.
Vicdanını dinlemeyen, duymayan ve okumayan kitapları da okumaz, duymaz ve dinlemez.
Merhametine kulak vererek söylediklerimi oku.
Çünkü merhametli insanlar sayesinde döner 'dünya'."
Bir daha anlıyoruz ki, kalbin milleti yok, acının yabancı dili yok, merhametin sınır dışı yok, yakarışın vize zorunluluğu yok. Hem ayrıca, bir de Shakespeare’in dilinden bir kez daha anlıyoruz ki... dünyaya fit olmaya değmez:
Vazgeçtim bu dünyadan, tek, ölüm paklar beni
Değmez bu yangın yeri avuç açmaya değmez
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
Herşeyin çok kötüye gittiğini gördüğümüz bugünlerde belki, bir nebze içimizi rahatlatacak şeylerden biri, kapınızın önünde bir sepet dolusu Çehov öyküsü bulmak olabilir. Ne de olsa edebiyat, hele de iyi edebiyat insanı sağaltıcı, yaraları bereleri, sızıları acıları iyileştirici bir ilaç, bir melhem gibi...bu yüzden kıyamet kopsa da kitabımızı alıp
Aşk mürekkebi, gül kokulu kalemi kuşattığı bir gecede,
Her muamma cevap bulur, çözülür birkaç hecede.
İşte hüzün ülkesindeyim.
Bu ülkede gözyaşı yok, gözlerin göremeyeceği kadar uzak,
güneşin inemeyeceği kadar derin mülahazalar var.
Bu ülkede çığlık yok, nidalara meydan okuyan sükûtlar var.
Bu ülke istiğrak ülkesi, burada konuşan sinedir, burada