Kapitalizm artık bütün insanlığın ve gezegenin geleceğini tehdit ediyor. Durum böyle olunca burjuvazi varlığını ve egemenliğini sürdürebilmek için yeniden bir tarihsel ve ahlaki meşruiyet üretmek amacıyla karşı karşıya.
İşte toplumların dinselleştirilerek insan aklının ve bilincinin yeniden teslim alınması girişimi, bu meşruiyet arayışının sonucudur. Artık insan aklıma ve bilime yaslanarak sömürü ve yağma düzenini, müstehcen servetini, toplumsal ve siyasal egemenliğini açıklanamayan burjuvazi; bu nedenle özgür akla ve bilimsel bilgiye yönelik kapsamlı saldırı başlattı. Burjuvazi kendi eseri olan Fransız devrimi’ne, aydınlanmanın kazanımlarına ve insanlığın bütün ilerici birikimine karşı bir düşmanlık geliştirmeye yöneldi. Akılları teslim alınmak istenen toplumlar, bu nedenle bir önceki çağın değerler dünyasına iade edilmek istendi.
Yeryüzündeki gerici dalganın nedeni budur. İktisadi plandaki neoliberal politikalara, siyasal planda yeni muhafazakarlık ve dincilik, felsefi planda ise postmodernizm ve bütün bir teolojik literatür eşlik etmektedir. Bizim gibi sermaye birikimi sınırlı, gelenekleri ve kültürel temelleri zayıf burjuva toplumlarında bu sorun daha yakıcı şekilde yaşanmakta, rejim kaba bir şekilde dinseleştirilmektedir.
“Osmanlı bürokratlarından çok farklı olmalarına rağmen, laik okullarda eğitilip Batılı düşüncelere ve Avrupa tipi vatanseverliğe aşina olan Jön Türkler ve Kemalistler, eski patrimonyal geleneğin mirasçıları idiler. Böylece, devletin topluma üstünlüğünü bir veri olarak alıyorlar ve toplumsal ve iktisadi seçkinleri atlayarak meşruiyet ve otorite tekelini devlet seçkinlerine tanıyorlardı.”
Amin Maalouf’un “Çivisi Çıkmış Dünya’sını dün sabah bitirdim. Kitap beklediğimden daha çok şey kattı bana. Meşruiyet üzerine söyledikleri benim zihnimdekinden daha fazla, daha derinlikliydi. İkna oldum, ama yazarın gösterdiği pencereden bugüne ve yarına bakmaya çalışınca gördüğüm manzara mutlu etmedi beni. Gerek Ortadoğu’nun yakın tarihi üzerine anlattıkları ve tahlilleri gerek günümüz dünyasının başlıca problemleri ve çözümler çözümsüzlükler hakkında söyledikleri ufuk açıcıydı. Elbette her görüşüne katılmış değilim ama birçok konuda aynı şeyi düşünüyorum. Belki bazı düşüncelerimi daha iyi temellendirmeme de yardımcı oldu. Aslında üzerinden en az on yıl geçmiş kitabı şimdi okumak, eğer güncel sorunlar ele alınıyorsa geç kalınmış bir okuma olabilir. Okurken, eğer kitap bu yıl çıkmış olsaydı yazar aradaki on yılın olayları ile ilgili neler söylerdi, bazı görüşlerinde değişme olmuş mudur diye düşünmeden edemedim. Gerçekten de çok şey olmuş bu son on yılda Ortadoğu’da ve dünyada.
(Günlüğümden)
“Temsil bir yandan kadınlara siyasi özneler olarak görünürlük ve meşruiyet sağlamayı hedefleyen siyasi süreç içindeki anahtar terim görevini görür; öte yandan kadınlar kategorisinde dair bazı varsayılan hakikatleri ya açığa çıkardığı ya da çarpıttığı söylenen bir dilin normatif işlevidir.”
Kaba güç yeterli plakaydı güçlüler hiçbir zaman güçlerini meşrulaştırmaya çalışmazlardı çünkü meşruiyet güçlülere konuşulan değil, güçlüler tarafından konuşulan bir kendini haklı çıkarma dilidir.
Sömürgeciliğe Avrupalıların gözünde meşruiyet veren en hayati söylem, sömürgelere demokrasi, insan hakları, sanayileşme, refah, yani tek kelimeyle medeniyet götürüldüğü iddiasıydı.
“… birey ve bireysel tercihlerin amaçlandığı siyaset algılamasında; siyasal katılım, konsensüs, bireysel çıkarlar ve temsil olguları toplumsal rıza ve siyasal istikrarın olmazsa olmazı olan meşruiyet ilkeleri kabul edilir.”
“…modem siyaset, Tanrı yerine insanı, gelenek yerine kuralları, metafizik amaçlılık yerine fiziki araçlılığı, mitolojiler yerine kurumları, karizma yerine bireyi siyasal iktidarın meşruiyet kaynakları olarak ilan etmiştir.”