Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

metis

"Sen bu hapishanede olmayabilirsin. Ama bu senin benden daha özgür olduğun anlamına gelmez baba, öyle değil mi?"
Reklam
Minnim'e Şehirlerin birer rahim olduğunu söylemişti. Öyleydiler de. Peki bir insanın insan olmadan önce yapması gereken ilk şey neydi? Doğmalıydı. Rahimden ayrılmalıydı. Ve bir kez ayrıldıktan sonra oraya bir daha giremezdi. Baley, Şehir'den ayrılmıştı ve oraya bir daha giremezdi. Şehir artık onun değildi; Çelik Mağaralar ona yabancıydı. Öyle olmak zorundaydı. Başkaları için de öyle olacaktı ve Dünya yeniden doğup dışarıya uzanacaktı.
Sayfa 252Kitabı okudu
Uygarlıklar hep piramitsel bir yapıda kurulur. Kişi sosyal abidenin zirvesine doğru tırmandıkça boş vakitler ve mutluluğu yakalama fırsatları artar. Öte yandan bunların keyfini beraber çıkaracak insanların sayısı giderek azalır.
Sayfa 137Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Daha dünkü şair üslubuna sürdüğü alacalı renklerle bir hafta içinde soluk bir eski elbise zavallılığına düşerken, sıfatsız, teşbihsiz, istiaresiz Homeros saf bir billur piramidi gibi, hâlâ güneşin ışıklarını güneşe yansıtıp duruyor.
Gazetecilik ticaret mahiyetini aldıktan sonra kendisine "müşteri" ismi verilmesi daha doğru olan okurun hoşuna gitmek gayretiyle gazeteler giderek sütunlarından "fikir"in bütün şekillerini süpürüp attılar. Hareketsizliğe düşen güzel bir vücudu nasıl her taraftan yağ tabakaları kaplarsa, gazeteler de bir taraftan yiyecek ve içecek ilanları, diğer taraftan metni sürgün eden resimlerin istilası altında kaldı.
Reklam
Fakat adalet, hukukta tek kaygı değildir, hatta en önemli kaygı da değildir. Hukuk her zaman adil değildir. Sözleşmeler de her zaman adil değildir. Ama bazen bu adaletsizlikler, toplumun düzgün işleyebilmesi için gereklidir.
Sayfa 141Kitabı okudu
Fakat içinde bulunduğumuz kendini gerçekleştirme çağında, insanın hayatındaki birinci tercihten başkasıyla yetinmesi iradesizlik olarak görülüyor, ayıplanıyordu. Kaderin sandığın şeye boyun eğmek, onurlu bir hareket olmaktan çıkıp korkaklığa dönüşmüştü bir yerlerde. Mutluluğa ulaşma baskısı bazen zulüm şeklini alıyordu, mutluluk herkesin ulaşabileceği ve ulaşması gereken bir şeymiş de, bu uğurda verilecek en küçük bir taviz dahi bireyin kendi kabahatiymiş gibi.
"Birer ucubeyiz biz, Franny'yle ikimiz," diye bildirimde bulundu, doğrulurken. "Ben yirmi beş yaşında bir ucubeyim, o da yirmi yaşında bir ucube; ve o piçlerin ikisi de bunun sorumlusu."
Seymour bana bir gün -inanılacak gibi değil, ama bir belediye otobüsünde- tüm meşru din araştırmalarının insanı, erkeklerle kızlar, hayvanlarla taşlar, geceyle gündüz, sıcakla soğuk arasındaki farkları, yanıltıcı farkları unutup, bunların aksini öğrenmeye götürmesi gerektiğini söylemişti bana.
Gülüyordu ve dönüp ben de gülüyor muyum diye baktı. Alnının ortasına ateş ettim.
Sayfa 104Kitabı okudu
Reklam
Kendini suda yüzen, dalgaların keyifli bir biçimde salladığı bir mantar tıpa gibi hissettiğini ama denizin dibinde ne olduğunu asla öğrenemeyeceğini söylüyordu.
Bu romanı mutsuzluğumu biraz hafifletmek için yazdım. Yanılıyordum. Asla yazıda avuntu aramamalıyız. Yazarken bir hedefimiz olmamalı. Kesin tek bir şey varsa o da hiçbir hedef gütmeksizin yazma gerekliliğidir.
Çalışma yöntemlerinde devrim kendini genellikle işgücünün çalışma koşullarına göre ayarlar. İşgücü düşük ücretle kullanılabildiği sürece har vurup harman savrulur, işgücü pahalılaştıkça ondan tasarruf etmeye bakılır.
Çalışma dogmasıyla sersemlemiş proleterler sözde refah dönemlerinde kendilerine reva gördükleri aşırı çalışmanın, şimdi içine düştükleri sefaletin nedeni olduğunu anlamıyorlar.
44 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.