Birine kalbinizi açıp içinizi döktüğünüzde, giderken sadece kendini götürmüyor, sanki size ait bir sırrı da yanına alıyor. O zaman artık yalnız bile değil, eksik kalıyorsunuz. Sırf gideni değil, dökülüp kırılıp ortalığa saçılmamış eski halinizi de özlüyorsunuz. Acıklı bir seçim bu ama ne zaman birini gerçekten severseniz, yapmak zorunda kalıyorsunuz. Başkalarına yaklaştıkça kendinizden uzaklaşıyorsunuz. Aşkları, ayrılıkları affediyorsunuz da, sizden bir parça götüreni, hem de aldığı emanetin anlamını, kıymetini bilmeden götüreni bağışlayamıyorsunuz.
Oysa hepimiz zaman zaman yaşamaktan vazgeçiyoruz. Birilerinin veya bir şeylerin bizi hayata tutundurmasını bekliyoruz. Hep dışarda arıyoruz bu gücü. Asıl içimize bakamıyoruz. Neler başardığımızı göremiyoruz. Bu kitapta Seher karakteriyle birlikte bir yolculuğa çıkıyoruz. Arada psikolog ile görüşmelerimize de bağlanıp, düşünmemizi sağlıyor. Aslında dışa değil içe bakmamızı anlatıyor. Karakterlere çok bağlandım. Hele Ogo müthiş bi karakter. Tekrar okumak istediğim bir kitap.
Birisiyle kavga ettikten sonra yavaş yavaş aynı teknikleri ve aynı yolları kullanmaya başlarsın. O zaman düşman yenilebilir ama yenildiği zaman artık kendi düşmanın haline gelmişsindir.