Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Michelle

Michelle
@michellemabelleee
Mustafa Kemal ordularının başında, Anadolu'yu ele geçiren düşman güçlerini "Vatanın harim-i ismetinde"(*) boğduktan sonra, İzmir'e girmişti. Türk orduları İzmir'e girer girmez, İngiliz parlamentosu olağanüstü bir toplantı yaptı. Lordlar Kamarası üyeleri de yerlerini aldılar. Büyükelçiler de bu tarihi oturuma katıldılar. Kürsüye önce İşçi Partisi lideri Mac Donald çıktı ve: -Hükümetten sormak isterim: Yönetiminiz Anadolu'yu galip devletler arasında paylaşmak amacıyla hazineden binlerce altın aldı. İstanbul ve Boğazlar Büyük Britanya'nın olacaktı. İzmir, Yunanlılara; Antalya ve Konya, İtalyanlara; Adana ve yöresi, Fransızlara verilecekti. Doğu'da bir Kürdistan ve bağımsız bir Ermenistan kurulacaktı!.. Ne yazık ki bunların hiçbirisini başaramadınız. Sizin bu hayalinizi Mustafa Kemal'in süngüleri altüst etti. Bu konuda hükümetten açıklama istiyoruz. Dediği zaman, o zamanın Başbakanı olan Lloyd George, ağır ağır kürsüye çıktı ve : -İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda, ancak bir dahi yetiştirebiliyor. Şu şanssızlığıma bakınız ki beklenilen o dahi, bugün Türkiye'de doğmuştur. Elimizden başka ne gelebilirdi? Diyerek kürsüden indi. Bu cevaba bütün İngiliz ulusu boyun eğmek zorunda kaldı. Arkasından da Başbakan Lloyd George istifasını verdi. Enver Behnan Şapolyo
Sayfa 135Kitabı okudu
Reklam
İçimden gelmiyorsa, özür dilememe hakkım vardır. Özür dilememi isteyen kişinin gerekçelerini dinleyebilir, yine de ona hak vermeyebilir yahut kendimi özür dilemek zorunda hissetmeyebilirim. Aynı şekilde, affetmeme hakkım da vardır. Kimse beni kimseyi affetmeye zorlayamaz. Kimse beni affetmediğim yahut özür dilemediğim için kınayamaz.
Eğer bizden beklenenler hakkında özgürce tartışamadığımız bir ortamdaysak, orada bir yanlış vardır. Bir masada, oradaki herkesle eşit şekilde “Ben şu konuda bana yanlış davrandığınızı düşünüyorum,” diyemiyor, başkalarıyla onların bize davranış şekilleri hakkında konuşamıyorsak, hatta bu davranış biçimlerini sorgulamamıza izin verilmiyorsa, orada bir istismar vardır. Bu "başkaları", anne-babamız, dedemiz, öğretmenimiz, kısaca herkes olabilir. Biri bize ne kadar yakın olursa olsun, onu ne kadar seversek sevelim, herkes bizden ayrıdır; kendimiz dışındaki her insan, bir başkasıdır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yemen'den sonra bir düş diyarıydı Avrupa..."Batı"nın ne olduğunu orada gördüler, büyülendiler. Kadının toplum hayatında nasıl yer aldığını hayretle gözlediler. Bunlar ileride kuracakları ülkenin ilk eskizleri gibi beyinlerine işleniyordu. Avrupa'ya yeniden sekiz yıl sonra Lozan görüşmeleri için gidecek; o ilk Avrupa gezisinde gördüğü gibi bir ülke kurma yolunda diplomatik savaş verecekti... ...ve yanında Batı'dan örneklerini gördüğü, o modern kadınlar gibi bir kadın olacaktı.
-Siz daha sıkıntı, yoksulluk, geçim için çalışmak nedir bilmiyorsunuz. -Hiç olmazsa özgürlüğün değerini ve insanın hiç istemediği bir yaşantıya katlanmasının kötülüğünü biliyorum.
Reklam
Bay Pasaklı'nın yaşadığı ev de fazlasıyla pasaklıdır. Boyaları dökük... Camları kırık... Çatısında kiremitleri eksik... Bahçesinde bile çiçek yerine yabani otlar yetişir! Yamuk bahçe kapısından gıcır gıcır sesler gelir. Peki, çimleri en son ne zaman biçti dersin? Hiçbir zaman biçmedi ki!
Hoşçakal ülkem Hoşçakal anne, hoşçakal baba, kardeşim Hoşçakal sevgilim, hoşçakal dünya Hoşçakalın dünyanın bütün halkları Sınırlı olmayan mekâna Sınırlı olmayan zamana gidiyorum ben En sevda halimle, en yaşayan halimle, gidiyorum dostlarım, Hoşçakalın, hoşçakalın... Beni yaşamımla sorgula iki gözüm Beni yüreğimle, beni özümle Bilimle anla beni, felsefeyle anla beni Tarihle anla beni ve öyle yargıla
Sayfa 201Kitabı okudu
Baba, Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler… Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de etmeyeceğimden şüphen olmasın. Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bu olacağını biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama, beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, Türkiye'de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara´da 1969´da ölen arkadaşım Taylan Özgür´ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul´a götürmeye kalkma. Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir. Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım. Oğlun Deniz Gezmiş...
Sayfa 191Kitabı okudu
Deniz, Yusuf ve Hüseyin yetmişli yaşlarında bir araya gelip eski günleri yâd edebilirdi mesela... Olmadı.
Sayfa 164Kitabı okudu
...Daha evvelki mektuplarımda da yazmıştım. Bu devrim savaşıdır, fedakarlık ister. Herkes "Bana ne" derse ülkemiz nasıl bağımsızlığına ve özgürlüğüne kavuşur? Sonra gelecek kuşaklara nasıl hesap veririz? Sormazlar mı bize "Bağımsızlık için ne yaptınız?" diye. Bizler bugün suçlanıyoruz ama yarın, tarih bizi beraat ettirecektir. Benim, doğru yolda olduğumuzdan en ufak bir şüphem yok. Bu nedenle içim rahat...
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklam
Neydi o klişe? "Yargı bağımsızdır! Öyle mi? Hıh!" dedi Deniz, yarı uykulu. "Bu ülkede bağımsız olan tek şey vardı; bağımlılık!" diye akıp gitti düşünde tane tane.
Bu portrede ne vardı?.. Bunu izah edemeyeceğimi biliyorum; yalnız, o zamana kadar hiçbir kadında görmediğim garip, biraz vahşi, biraz mağrur ve çok kuvvetli bir ifade vardı. Bu çehreyi veya benzerini hiçbir yerde, hiçbir zaman görmediğimi ilk andan itibaren bilmeme rağmen, onunla aramızda bir tanışıklık varmış gibi bir hisse kapıldım. Bu soluk yüz, bu siyah kaşlar ve onların altındaki siyah gözler; bu koyu kumral saçlar ve asıl, masumluk ile iradeyi, sonsuz bir melal ile kuvvetli bir şahsiyeti birleştiren bu ifade, bana asla yabancı olamazdı. Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. Onda Halit Ziya’nın Nihal’inden, Vecihi Bey’in Mehcure’sinden, Şövalye Büridan’ın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra’dan, hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim, Muhammed’in annesi Âmine Hatun’dan birer parça vardı. O benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı.
"Korkarım, erkekler kendi sandıkları kadar akıllı değiller," dedi. "Bunu biraz daha büyüyünce sen de göreceksin kızım."
Başkalarını bir şeyden ötürü ayıplayıp kınadığınızda, sadece onlarda gördüğünüz kendi veçhelerinizi kınamaktasınızdır. İşte bu yüzden o veçheleri kolayca görüp tanıyabilirsiniz. İşte bu yüzden dikkatiniz o veçhelere çekilir. Diğer kişi sizin kendi içsel yargılarınıza aynalık etmiş, başkalarının sizin hakkınızda verdiği ve sizin de kabul ettiğiniz yargıları görüp halletmeniz için bir vasıta olmuştur yalnızca.
Sayfa 246Kitabı okudu
Heraklitus'un Pişmanlığı Ben ki birçok kişi oldum, hiçbir zaman kollarında Matilde Urbach'ı kendinden geçiren o adam olamadım.
Sayfa 146Kitabı okudu
187 öğeden 166 ile 180 arasındakiler gösteriliyor.