"Mostar bir ışık şehridir. Nice ressamlar, şairler, sanatçılar bu ışıktan ilham alarak yetişti. Mostar Köprüsü de bu ışığın kaynağıydı. Neretva'yı görmediğim, köprüden geçmediğim günü kayıp sayardım. Köprünün yıkılmasıyla şehrin ruhu gitti..."
Dünyayı Avrupalılar ve dünyanın geri kalanı şeklinde bölmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Bu, geriye kalanlar için incitici bir şey. Dünyada birçok halk ve insanın bu tür ayrımlardan incindiğini biliyorum. Nihayetinde Karaciç ve Mladiç de Avrupalı, Mostar Köprüsü'nü vuran general de aynı şekilde. O da Avrupalı ama bunun bir faydası olmadı.Insanların medeniler ve barbarlar diye ayrılması gerektiğini ve yegane gerçek ayrımın bu şekilde olduğunu düşünüyorum. Bunun haricindeki herşey tahkir edici saçmalıktan ibaret.
Mostar dilinde iki zaman var:
"Savaştan önce."
"Savaştan sonra."
Savaşın adı yok.
Osmanlı'yla Müslümanlaşıp, İstanbullu padişahlarla dört yüz küsur yılın ardından yeni ev sahibi Avusturya-Macaristan'ın Viyana'dan yönetimi ile tanışma, Arşidük Ferdinand'ın Saraybosna'da vurulmasıyla başlayan I. Dünya Savaşı'nın bitiminde Yugoslavya Krallığı, II. Dünya Savaşı'yla gelen Nazi işgali, Tito'nun partizanlarıyla kurduğu sosyalist Yugoslavya'nın etnik kimlikli ulus devlet bayraklarıyla parçalattırılmasma "aktif seyirci" Batı'nın Balkanlarda vahşete vicdansız tanıklığını sineye çekme, 39 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğinde, 20 metre yükseklikte 471 yaşında Mostar Köprüsü'nün 1993 yılında bombalanarak yıkılması...
Tarih, isteyenin istediği elbiseyi astığı askı.
MostariGündüz Vassaf · Yapı Kredi Yayınları · 2013145 okunma
Tarih, biraz da ideolojik zabıt.
Duygu Asena'lara rağmen tarihte, "kadının adı yok" Unutuyoruz, değiştiriyoruz.
Güne göre dünü değiştiriyoruz.
Sırpların, Hırvatların Köprü'yü bombalayarak Osmanlı-islam tarihini Avrupa'dan silme çabası, İtalyanları II. Dünya Savaşı'nda Mostar Köprüsü düşmanlığından emekli etti. Unutturuverdi dinamit yerleştirdikleri (neyse ki kaçarken patlatmadıkları) Köprü'yü delik deşik ettiklerini.
Şaşırmadığımız kadar şaşıracağız yakında.
Bilmiyoruz dünyanın üçte ikisini kaplayan denizlerin dibinde ne olduğunu.
Karanlıkta yaşayanların yakında geleceğimize ışık tutacağını.
Bir balık.
Danio rerio.
Uzaylı.
'75'te, Salyut 5 roketi yolcusu.
Organlarını yenileyebiliyor.
Yeni kalp.
Yeni beyin.
Ölümsüzlük?
Uzayın keşfinden denizin derinliklerine...
Yazdıklarım eski dünyamızın son Köprübaşı zabıtları.
Asırlar sonra, Mostar Köprüsü'ne şu an bulunduğum yerden bakacak olanlar, dünyamızı, evreni, bizi nasıl algılayacak?
Sırplar ve Hırvatlar, iç savaşta Boşnaklar'ı ırklarından dolayı değil, müslüman oldukları için katlettiler. Mostar Köprüsü hem Sırp hem de Hırvatlar tarafından vurularak yıkıldı. Çünkü Osmanlı'nın sembolüydü. Bu köprüyü Türkiye tamir etti ama açılışı ne hikmetse İngiliz Prens Charles yaptı.
Hadi Sırp ve Hırvat'ın Osmanlı düşmanlığını anlayabiliriz. Peki Türkçülük yapan Cumhuriyet'in tek parti döneminin kendi mirasını yok etmesine ne denir? İstanbul'u, bütün tarihî şehirleri tanınmayacak hale getiren bu marazî, hastalıklı anlayışın kökü nedir? Sonra da kalkıp bizim mirasımızı yok ediyor diye Sırplar'ı, Suudi Arabistan'ı kınamak nasıl olabilir?
Balkan tarihi, kültürel çeşitliliği, gelişen olaylara göre toplumların birbirleriyle iletişimi harika bir biçimde anlatılmış. Kitapta Drina köprüsü tanık ettiği her olaylara rağmen dimdik durduğu vurgulanmış, bu vurgulamayı Drina’da yaşayan milletlerin birbirleriyle sağlam ve mesafeli ilişkilerine benzetiyorum.
Kitabı okurken aklımdan Bosna savaşı, Srebrenitsa soykırımı geçti, acaba İvo Andriç o günleri yaşasaydı kitaba ekleme yapar mıydı…
Ama Mostar köprüsü isminde yeni bir kitapta hepsini yine yazardı.