-Maddeciler umum faaliyetleri beyne nisbet ediyorlarsa,diliyle veya eliyle suç işleyenin umun bedenini hapse koymak gerekmez. En ufak bir suçta bile caninin beynini patlatmak lazımdır. Halbuki böyle bir cezanın verilmesi beşer vidanına binaen muhaldir. Tabıî ki suç işleyen ruhtur, beyin ve beden aletleridir. Dolayısıyla suç işlediğinde beden kafesini hapsetmekle ruhu hapsediyoruz denilirse ruhu itiraf etmiş oluruz: Yok, beyindir; ve beyni taşıyan bedeni hapsederiz derlerse kendi fikirlerini çürütmüş olurlar. Çünkü beynin özelliği midenin özelliği gibi bellidir. Beynin belli özelliği olan idrakin dışında bir fiili beyne nisbet etmek mugâlata olur. Çünkü beşerin mifakıyla suçu tesbit edilmeyene ceza verilmez. Yani suç faili kimse ona ceza verilir. Hegel olsun, Moleschd ve sair maddeciler olsun, bedenin faaliyetlerini mekanik sisteme bınaen bedenin cihazlarına tevzi ve taksim etmektedirler. Binaenaleyh hangı cihazla suç işlerse o cihaza ceza vermek lazımdır. Demek nazarîye ve görüşlerine bilfiil muhalif hükmederler. Ve fiilen kendi kendilerini reddetmektedirler.
Meselâ; bir insanın sözü onun gizli ah­lâkının özüdür, özünün dış kabuğu yani fiil ve hareketi ise asabi damarlarında gizlen­miş niyetinin sureti, resmi ve karikatürüdür. Demek, güzel söz bardağa, gizli olan hulk ise o bardağın içindeki şerbete benzer. Şerbetle bardak birbirinden ayrıdır. Şerbet, bardağın kendisi veyahut sıfatı değildir. Her mü'min ferasetiyle diğer insanın ahlâkını, dış hareket ve fiiliyle tesbit eder, ama imanla şereflenmeyen elbette bardakla şerbet arasında fark edemez, ikisini bir görür.
Reklam
Felsefecilerin şu münakaşası da vardır: Kimisi ruh maddeye hâkimdir. kimisi madde ruha hâkimdir demektedirler. Her iki fikir de doğru değildir. Ruh ve madde birbirine çokça bağlı olduğu münasebetiyle her birinin kendi sahasında muayyen tesiri vardır. Hâkim ise Allah Teâlâ'dır. Ruh ve madde birbirine karşı tutulmuş iki ayna gibidir; her biri diğerini gösterir. İki aynadan hangisine baksan, öbürü görülmediği için tesiri baktığın aynaya verirsin. Ruhun sahası geniş olduğu münasebetiyle madde küçük ve zayıf görülür. Ayrıca madde ve mülk âlemi, melekut ve ruh âleminin memurlarıdır. Amir mi kuvvetli memur mu kuvvetli denilemez. Çünkü memurun kuvvetinin görülmemesi, amirin zatından değil emrdendir. Bu emri de veren Allah'tır. Öyleyse maddenin manaya mahkum görülmesi Allah'ın emrinden dolayıdır.
Allah Teâlâ gündüzü par­lak aydınlatıcı olarak yaratmış ve kazanca mahal, hayat ve yaşamak ve­silesi kılmıştır. Bu iki nevi’ aynı işe mahal ve sebeb olmadığı gibi, insan nev’inden olan kadın ve erkeğin çalışmak sistemi de bir değildir. Erkek hayat şartlarının dairesinde çalışmak ve cihad etmekle, kadın da çocu­ğunu beslemek, evi temiz tutmak ve erkeğin kazanmış olduğu malı koru­makla mükelleftir. İşte bu iki nev’in iki ayrı vazifeleri. Fıtrat bunu icab et­tirmiştir. Allah’ın yaratmış olduğu tabiî kanun, yani Sünnetullah da buna müsaiddir. Amma kadın erkeğin dış hayatına, erkek kadının iç hayatına bağlandığı müddetçe huzur, refah, mutluluk ve bağlılık sayesinde ikisi de bahtiyar olur. Artık hangisi diğerinin hayatına karışırsa şübhesiz o anarşiyi meydana getirmiştir. Nitekim gece gündüz de karışırsa canlı varlıkların hayatları felce uğrar. Zaman bakımından gece ve gündüzün asılları birdir; nevi’leri ve va­zifeleri ayrı ayrıdır. İnsanda ruh ve nefs olarak erkek ve kadın birdir, gıdaları birdir, amma vazifeleri, çalışma sistemleri ayrı ayrıdır. Her bir nev’in kazancı da şahsına mülktür. Nitekim hayatı da kendisine mülktür. Demek her birinin kendi el emeğiyle, avlanmak veya mirasla kazanmış olduğu malı, din ve itikadı gibi, şeref ve haysiyeti gibi kendi şahsına mahsus mülktür. Çünkü ikisi de hürdür. Her biri kendi irade ve aklına ka­biliyet ve şahsiyetine sahibdir. İstediği şekilde mülkünde tasarruf eder. İşte beşer cinsinin devamına sebeb de bu mülkiyettir.
Hadîs-i şerîfte : " Olabilecek firsata yetiş. Yarını bekleme.  Sana Yarınki olaydan kim tekeffül edebilir?" buyrulmaktadır. . . Hafsa binti Sîrin de gençlere : "Ey gençler  cemaati! Gayret ve metanetle çalışın.  Çünkü gayret ve metanetle çalışmak , gençlik vaktindedir. " diye seslenirdi. . Başka bir hadîs-i şerîfte :" Kıyamet  gününde  en çok  hesabda kalan, sıhhatli olduğu  halde boş vakit  geçirendir. " diğer bir hadîs-i şerîfte "Boş vakit  ve sıhhat , birçok  insanların  onlarda  aldandığı büyük  nimetlerdir. " buyrulmaktadır.  Binaenaleyh, on altı  ile yirmi bir yaş arası, müdrike kuvvetinin çalışması  ve hâfize kuvvetinin değerlendirilmesi zamanıdır.  Mesela  on altı - on yedi yaşlarında  yarım saatte  bir sayfa  kitabı  ezberleyen,  yirmi iki - yirmi üç  yaşlarında  beş saate  bir sayfayı ezberleyemez. Ender insan  zabt ve ezberleme kabiliyetini otuza kadar muhafaza edebilir. . .
Sayfa 356Kitabı okudu
_Prens Said Halim Paşa, Mısır eski valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve 1913-1916 arası Osmanlı Sadrazamı olarak hükümetin başıdır. İttihat Terakki üyesi, Meşrutiyetçi ve muhafazakar islamcılığın en öndeki temsilcilerindendir. Meseleleri İslamcılık açısından ele almıştır. Devletin kurtuluşu için batı kanunlarını değil, şeriatın
Reklam
28 öğeden 311 ile 28 arasındakiler gösteriliyor.