"Ülkem demiştim baba masal değil
Ülkem; oğlumu ninnilerle büyüten beşik
Oğlum demiştim baba nefesi sıcak
Oğlum sende duayla bir bayrak büyüt
Seninle bir Temmuz akşamından başlasak"
#babamasalvevatan #fatihkorkmaz #adıgeçmeyenyokluğunkanaması #şiir
22 Ağustos 1985. Perşembe. Turgut Uyar ölmüş. Milliyet'te şöyle dedim: "Şairlerin hası öldü. Bence, Nâzım'ın ölümünden sonra şiirimizin en büyük kaybıdır."
Şiir millidir, önce dil yanıyla bu toprağa bağlıdır. Yüzyıllar yılı bu dili işlemiş usta şairlerin dil tecrübelerinden, dile kattıkları zenginliklerden yararlanmak gerekir. Çok yeni kelimeler bir yana, her kelimede, hele şiirlerden geliyorsa bir çağrışım gücü, bir anı zenginliği vardır. Özellikle son yıllarda Divan şairlerimizin tevriye zevki düşündürüyor beni. Hoşuma gidiyor. Anlam kaymaları, değişik çağrışımlar yaratmaktan yana, Türkçemiz ne kadar zengin! Bırakın cümle kuruluşlarını, deyimleri, türkü söyleme yollarını, bunu şunu, tek kelimede başka başka anlamları düşündürme imkânı bile, gelenekten yararlanmak, bir geleneğe daha kapı açmaktır bence. Biçimde, söyleyişte her zaman olabilir bu.
Güçlü şiir ya bir hayır -- ya bir bedduadır.
Şiir iki şey ister: hem seni, hem hünerini. Tek başına sen sıkıcı bir ağırlıksın, hüner ağırlığı hafifletir.
"Evet," dedi, "evet, çok haklısın. İnsanın içine giremezler. Hiçbir yararı olmayacağını bile bile insan kalmanın çok önemli olduğunu düşünüyorsan, onları yendin demektir."
Her şeye korku ve nefret karıştığı için, artık hiçbir duygu katıksız değildi. Sevişmeleri bir savaş, doyumun doruğuna varışları bir zafer olmuştu sanki. Parti'ye indirilmiş bir darbeden farksızdı. Siyasal bir eylemdi.