Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ebu Umame (ra) şöyle demiştir; “Kuran okuyun! Sizi şu asılı duran mushaflar aldatmasın. Çünkü Allah kuranı belleyip saklayan bir kalbe asla azap etmeyecektir.” Burada önemli bir konuya işaret etmemiz gerekir. Kuranın hayat olması günümüz açısından ayrı bir önem arz etmektedir. Zira bugün sorun bilmek veya bilmemek değildir. Bilgi çağında yaşadığımız bir gerçektir. Dün uğruna bir ömür harcanan ilmi müktesebat bugün her birimizin cebine kadar girmiştir. Öyleyse sorun nedir ? Sorun bilgi ile eylem, idealler ile vakıa,mushaf ile mushafı okuyanlar arasındaki uçurumdur. İnsanlık bilgiye sahiptir, ancak o bilgiyi amele dönüştürecek ruhtan yoksundur. İşte kuran; kalplerin ihtiyaç duyduğu o ruh, bilgiyi eyleme dönüştürecek iradedir. Çünkü o; kalplere hayat verecek, iradeyi güçlendirecek, insanı müjde ve uyarılarıyla harekete geçirecek olan rabbimizin kelamıdır.
Türk Romanınn sorunu kişiliktir. İnsanımızın kişilik kazanma savaşının önemini henüz kavramamış olmasıdır. Kendisiyle hesaplaşma diye bir kavramın varlğından habersiz oluşundandır. Bunun için romanımız düzmecedir. Diyalektik gibi gerçekten büyük kavramların gerisine sığınan cüceler ordusu oluşundandır. Köylünün sefil yaşayışı olgusu büyük
Reklam
Profesyonel yöneticiler daha çok strateji ve taktik üzerinde dururlar. Gözetmek zorunda oldukları siyasi ve sosyal dengeleri kendi iç kamuoylarını ve kitleleri en çok etkileyecek olan såiklere göre ayarlarlar. Bu såikler, eğer kitleler uyutulup yönlendirilmek isteniyorsa ve ikna edilmeleri akılcı yollardan mümkün değilse kültür ve medeniyet gibi Milli müktesebat arasından seçilir. Çünkü milletlerin vicdanında yapılan işin meşrû gösterebilmesi için kültür ve medeniyet argümanı çok kullanışlı bir argümandır.
Sırf Allah’ın rızası ve O’nu hoşnut etme üzerinde ısrarla duran bir insan da Rab ile olan münasebetlerinde derinleşir. (Hâlık-mahluk, kul-Mâbud münasebetlerinde). Aslında, Allah’la münasebette derinleşen bir insan, netice itibarıyla, diğer yollarla elde edilebilecek her şeyi de elde edebilir. Belki çok az bir çalışma, cüz’î bir malumat ile Cenâb-ı Hak, onun ilmine keramet-i ilmiye lütfetmek suretiyle, birini bin yapar ve onu yılların gayretiyle elde edilemeyecek neticelere ulaştırır. Artık böyleleri bir defa okur ama, ondan binlerce terkibe varabilir… İnsanın, Allah ile münasebetlerinde derinleşmesi sayesinde hem bâtın âlemine ait mârifet, hem de zâhir âlemiyle alâkalı müktesebat elde eder.. İnsan o zaman, bâtın âlemin sınırlarını aşar, zâhiri de kavrayabilecek noktaya ulaşır.
Eskiden insanımız 'kapalı' olduğu için dünyanın farkında degildi. Bugün bütün dünyanın 'müktesebat'ının korkunçluğunu artık hissettiği için eskiye dönmek istiyor. Onu 'Kaybolan Cennet' gibi görüyor. Bakalım ne yapacak? (Acıklı).
Sayfa 102Kitabı okudu
Türkiye'de ise “Millî"nin sınırları tarihimiz ve kültürümüz göz ardı edilerek masa başında çizildi. Böylece parçalanan ve ideolojik kaygılarla meccanen harcanan "Millî müktesebât”, maalesef gündelik politikanın polemik sahası haline geliverdi. Ve bu polemiklerin asgarî maliyeti "bize has" kimlik problemleri olarak ödendi, hâlâ da ödeniyor. Bize has diyorum, zira, dünyada bizim gibi bir tarihi geçmişe sahip olan bir toplumun kimlik krizi yaşamasi, ancak bize has muhteşemlikte bir beceriksizlikle mümkün olabilirdi.
Reklam
Kök dii
Yazıtların anlam bütünlüğü içerisinde ŋül (gönül) sözü; insanın özünde bulunan ilahi, dolayısıyla yüksek bir makamın adı olarak kavramsallaşmaktadır. Orhun Yazıtlarından yüzlerce yıl sonra yazılmasına rağmen devam edecek yazımızda ayrıntılarıyla ele alacağımız Kutadgu Bilig ve diğer klasik metinlerde sıkça kullanılan kön- anlam köküne bağlı sözcüklerin; doğruluk, doğrultmak, adalet, gerçek, dik durmak ve benzer anlamlarda kullanıldığını biliyoruz. Dolayısıyla ŋ-- ve kön- anlam köklerindeki yakınlığın ses benzerliğiyle sınırlı olmadığını gönlünce hitabında içkin olarak bulunduğunu düşündüğümüz, hak, adalet, doğruluk, ve vicdan vurgusunun sonraki Türkçe metinlerde de güçlenerek devam ettiğini görüyoruz. Zaten Türkçenin kökten türeyen bir dil olması, aynı sesle başlayan sözcüklerin (istisnalar hariç) bir anlam merkezine odaklanması sonucunu doğrur. Fakat anlam bütünlüğünün görülebilmesi dilin içinde yürüyen varoluşa dair ana fikrin kavranmasıyla mümkün olacaktır. Son çözümlemede özellikle Türk dili içeriğinin; ona akıl ve bilgiyle birlikte gönülden yaklaşmayanlar için olanca müktesebat yoğunluğuna rağmen saklı kalacağını düşünüyoruz. Yunus imdi bunı gördi anı bize haber virdi Aklum şaşdı ögüm dirdi nitekim bunları gördüm¹⁷⁶ ¹⁷⁶ Mustafa Tatcı, a.g.e. (Yunus Emre Divanı) İstanbul 2018.
Sayfa 128 - Post Kitap, Divan Edebiyatı Vakfı Keyfiyet Mahfili Türkçe Araştırmaları: 1, 1. Baskı, İstanbul 2020, TÜRKÇENİN KÖKLERİ
Bu gün 'müktesebat' sözcüğünü kaç kişi cümle içinde kullandı acaba güzel ülkemde?
112 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.