Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Said Nursi, "İşte, ben bu ittihadın (İslâm ittihâdının] efradındanım ve bu ittihadın tezahürüne teşebbüs edenlerdenim. Yoksa sebeb-i iftirak olan fırkalardan, partilerden değilim... Elhâsıl, Sultan Selim'e biat etmişim, onun ittihâd-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira o, vilâyat-ı Şarkiyyeyi ikaz etti, onlar da ona biat ettiler... Bu meselede seleflerim, Şeyh Cemâleddin Efganî, allâmelerden Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Suâvi, Hoca Tahsin ve ittihâd-ı İslâmı hedef tutan Nâmık Kemal'dir" der.
Nihayet Abdülhamid, Nâmık Kemal hakkında, "İtiraf edeyim ki vatanperver bir insandı, mülkün bekasını herşeyin üstünde görüyordu" demekten kendisini alamamıştır. "Midilli'ye gönderilmesi için ise "Kemal Beyin Magosa'ya gidişi, Midilli'ye gönderilişi, hep kalemine ve vatanseverliğine kıyamadığım içindir. Yoksa çok daha ağır cezalara çarptırılması icab eden işlere girip çıkmıştır. İstanbul'da kalması mahzurluydu. Çünkü çevresine toplananlar onu kışkırtıyorlardı, kullanıyorlardı. Nitekim bu yüzden hapsettim, sürgün ettim, ama muhabbetimi bir gün bile eksiltmedim. Nerede olmuş olursa olsun, kendisi ve ailesi refah içinde yaşamıştır" demiştir. Nâmık Kemal'in bu muameleye karşı tavrı ise, bizzat Sultan Abdulhamid'in ifadesi bir tarafa, zaman zaman Sultana haklılık kazandıracak bir mahiyet arz ediyordu. Milli ve İslâmî hamiyetinden doğan bazı söz ve misraları, aslında "Şu hürriyet perdesi altında müthiş bir istibdadı taşıyan şu astin gaddar yüzüne çarpılmaya lâyık iken; ve halbuki o tokada müstehak olmayan" Sultan'ın yüzüne savruluyordu. 46 Bütün hassasiyetine rağmen Sultan Abdülhamid, Kemal'in, "Ne mümkin zulm ile, bîdâd ile imhâ-yı hürriyet Çalış, idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten" hitabına muhatap olmaktan kendisini koruyamamıştır.
Reklam
Sultan Abdülhamid, hâtıralarında "Kemal Bey benim mağdurlarım arasındadır. Fakat aslında o kendi kendisinin mağduru idi" diye bahsettiği Nâmık Kemal'i beğendiğini söylemektedir. Yine aynı hâtıralarında Abdülhamid, Nâmık Kemal'in çok karışık ve çapraşık bir insanolduğunu, "mizacında birbirine aykırı iki ayrı insan yaşayan nâdir kişilerden biri oldugunu" ifade eder. Ancak onun Al-i Osman'dan yana olduğunu ve bu yüzden Mithat Paşa ile aralarının açık oldugunu da teslim eder.
İşte 18. ve 19. asır aydınının tarih önünde en büyük cürmü belki de budur. Tamamen Batının tezgâhladığı "muasırlaşmak" uğruna, devleti altı asır ayakta tutan değerlere yüz çevrildigi bir vakıadır.
Hayret edilecek nokta, bu Tanzimat neslinin bütün çizgisiyle İslâm esaslarına bağlılık temennisinde olmasıdır. Hatta onlara göre, Batı ile münasebetler iyi ayarlanmalıdır. Cemiyet nizamını temin edecek fıkıh gibi işlenmiş bir kaynak dururken, Batidan kanunlar tercüme etmek gülünç, lüzumsuz bir hadisedir. Bu gençler ahlâk konusunda da dinî görüşü benimsemekteydiler. Tanzimat ve islahatın milli ve mahallî bir rönesans olmasını istiyor, dini esaslardan tâvizi kabul etmiyorlardı.
Özellikle tesbit edilmesi icab eden husus, Namık Kemal'in o günlerin içtimaî atmosferi içinde, inanç, kanaat ve fikrî yapısının gereği olarak, "Osmanlıcılık" ve "İttihad-ı İslam" düşüncesine bağlı olduğudur.
Reklam
Namık Kemal, gazetelerde neşredilmiş bütün yazılarında Batının fenninin alınması, ancak İslâm ahlâk ve faziletine bağlı kalınması esasına dayanan bir eğitim anlayışını müdafaa etmiştir.
Şeyh Ahmet Efendi, Namık Kemal'de mevcut dini duyguların gelişmesine, bundan da ileri, Kemâl'in dinî bir cezbe içine girmesine, onda "İttihad-ı İslam" fikrinin ön plana geçmesine vesile olmuştur.
mütedeyyin bir Tanzimat aydını Namık KemalKitabı okudu
İlim, mekteble sınırlı değildir
Namık Kemal'in bütün resmî tahsilinin 12 yaşına kadar sürdüğünü bildiğimize göre kendisini, hayatın olgunlaştırıcı dinamizmi, hadiselerin öğretici ruhu ve kendi hususi gayreti ile yetiştirdiğini kabul etmeliyiz.
Reklam
Âsâf'ın mikdârını bilmez Süleyman olmayan Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan