Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dindarı da aynı dinsizi de aynı nasıl bir memleket olduk böyle. İdeolojileriniz hepinizi teslim almış kör dövüşü gibi birbirinizi bulup öldürmeye çalışıyorsunuz 1000kitap.com/@iskoli
Memleket dışında kaldığımız bu uzun süre içinde hayli gezdik... Sosyalist ülkelerin hemen de hepsini gezdik. Buralarda sosyalizmin nasıl uygulandığını gördük ve yaşadık. Avusturya ve İsveç'te sosyal-demokrat rejimin iyi ve kötü yanlarını gördük ve yaşadık. Sonra Avrupa ve Amerika'yı dolaştık ve kapitalizmin çeşitli örneklerine tanık olduk. Böylece birçok şey gördük ve pek çok şey öğrendik. Ve şu kanıya vardık: Bir ülkeyi tanımak için o ülkede uzun bir süre yaşamak gerek. O ülke halklarının yaşantısına katılıp dert ve kederlerine sevinç ve mutluluklarına katılmadıkça gerçeği görmek olanağı yoktur. Bir ülkeyi kitaptan öğrenmek insanı her vakit aldatır. Bir turist gibi ayak üstü yapılan ziyaretlerle bir ülke üstüne doğru dürüst bir fikir elde edilemez. Kuşbakışı bir gezi, bir ülke üstüne yargıya varmak için yeterli değildir. Onun içindir ki gazetecilerimizin çoğu şöyle bir gezip gördükleri ülkeler üstüne sütunlarla yazdıkları yazılarda çok kez yanlış yargılara varmışlardır. İlk bakışta parlak görünen şeylerin altında yatan gerçeği görememişlerdir.
Sayfa 288Kitabı okudu
Reklam
...24.721.341 km² bulmuş olan yüz ölçümünden, memleket 777.776 km² düşmüşse, bu nasıl iç sızlatmaz?
HÜSAMETTİN ÇELEBİ: Paşam, elli yıldan beri, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndesiniz ve bu bakımdan teksiniz, Türk tarihinde. Bu elli yıl içinde Osmanlı Imparatorluğu'nun çöküş dönemi var. Türk milletinin yeniden kurtulma için mücadele dönemi var. Ve siz bu mücadelenin ön saflarında bulundunuz. Bu olaydan sizce daha önemli tesirinde
Muhatabım bir siyaset adamı, bir defa bana şiddetle hitap ederek, Bulgaristan'ın ba­şına gelen felaketlerin müsebbibi yalnız Türk Hükümeti olduğunu söyle­miştir. Hususi ve samimi bir sohbet esnasında söylendiği için hiç fenaya almayarak, muhatabıma biraz da acır bir halle, hayret gösterdim ve fikrini daha açık söylemesini istedim. Muhatabım taşkın halde başladı: «Yeni bir devlet olarak ayrıldık, müstakil bir devletin hayatına alışmaya başladık. Bizi kendi halimize başı boş bıraktınız, birbirinden yanlış yollara sapma­mıza mani olmadınız» diye cevap verdi. «Aziz dostum, siz ilk andan itibaren Türk düşmanlığını siyasi hayatı­nızın tek gıdası saydınız. Bizim size herhangi bir meselede bir sözümüzü işittirebilmemize ne surette imkân olacaktı?» dedim ve muhakemesinde insaflı olmasını söyledim. Muhatabım daha ziyade açıldı: «Biz başlangıçtan itibaren Habsburglarla Petersburg arasında ihtiras­lara vasıta olduk. Bizimle topla oynar gibi oynadılar. Siz seyirci kaldınız, siz bizi bırakmayacaktınız, bizim hırçınlıklarımıza bakmayarak, kolumuz­dan tutacaktınız. Biz Avrupa siyasetinin ortasında bu kadar darbelerin te­sirlerini nasıl anlayacaktık, nasıl yolumuzu bulacaktık? Bırakmasaydınız, bizi kurtarmış olsaydınız, sizinle beraber emniyette ve kuvvetli olarak, her iki memleket için faydalı olacaktık» dedi. Bu derece fevkalade sözleri bana anlatmış olan Bulgar politikacıyı kulaklarıma inanmayarak dinlemiştim. Kani oldum ki, Bulgar kültür ve si­yaset hayatında Türklere karşı takip edilecek politika için, zahiren gör­düklerimizden başka türlü düşünenler de vardır.
_Prens Said Halim Paşa, Mısır eski valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve 1913-1916 arası Osmanlı Sadrazamı olarak hükümetin başıdır. İttihat Terakki üyesi, Meşrutiyetçi ve muhafazakar islamcılığın en öndeki temsilcilerindendir. Meseleleri İslamcılık açısından ele almıştır. Devletin kurtuluşu için batı kanunlarını değil, şeriatın
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.