Bu dava, slogan davası değildir, iyi konuşma ve hitabet davası da değildir,
entelektüel bir zihin faaliyeti hiç değildir. Bu dava; Allah’a teslim olmak,
nefsi ıslah etmek ve Allah’ın kelimesi en yüce olsun diye mücadele etme
davasıdır. Zordur, çilelidir, imtihanı çoktur. Yol; sabır yoludur, meşakkat
yoludur. Maldan, candan, meyvelerden eksiltilerek, sözlü eziyete maruz
kalarak, Allah yolunda eza ve cefa çekerek yürünen bir yoldur.
İmtihan vuku bulduğunda ne yüksek ses ne ateşli hutbeler ne beylik lafları ne de süslü sloganlar fayda verir. Sıcakta çekilen susuzluk, secdeye varmış
nasiye (alın/yüz), duadan nasır tutmuş avuçlar, Allah’ın adıyla ıslanmış dil
ve tevbeyle durulanmış kalp kişiye fayda verir.
Dava adamı her şeyden önce Allah’a kuldur. Rabbiyle bağı kuvvetlidir,
namaz ve sabırla Allah’tan yardım ister, Güneş’in doğuşundan ve batışından
önce Rabbini hamdiyle tesbih eder.
Kur’ân’da dava adamını anlatan dört ayrı pasajı dikkatinize sunmak isti
yorum:
“Onlar (muttakiler) ki bollukta da darlıkta da infak ederler, öfkelerini yutar ve
insanları affederler. Allah, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalı
şanları sever. O(muttakiler) ki bir kötülük yaptıklarında yahut (günah işleyerek) kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı anar ve günahları için bağışlanma dilerler. Allah’tan başka kim günahları bağışlayabilir? Ve bile bile yaptıkları (yanlışta) ısrar etmezler. Bunların mükâfatı, Rablerinden bir bağışlanma ve içinde ebedî
kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Allah’ın rızasını elde etmek
için) çalışanların mükâfatı ne de güzeldir.” 48
Al- İmran 134,136