Sabahattin Ali gerçekçiliği diye bir şey var... Karakterlerin olanca duygusallığına, iflah olmaz romantikliğine rağmen yaşamın gerçekleri bu eserinde de yakamızı bırakmıyor. Roman; ilk cümlesinden son cümlesine, yüreğimizin ucunu kemirip duran, yok saymak isteyip de beceremediğimiz hep o bilindik sona giden gerçekle yüzleştiriyor bizi.
Kuyucaklı Yusuf olmak ne zormuş, onu anlıyoruz okurken..
Yusuf'la, ölmüş anne ve babasının başucunda karşılaşıyoruz. Bu andan itibaren yaşamının her türlü olayı kendi iradesi dışında gelişen Yusuf, kendini hiçbir yere ve hiçbir kimseye ait hissetmiyor. Gittiği yerlere alışamıyor, insanları gerçekte hiç sevemiyor. Belki o bunu farkedecek kadar içine dönmüştü ve hassas ruhu farkında olmadan onu her şeyden ayrıştırıyordu. Devam eden süreçte ne yapacağını hiç bilmiyor Yusuf, kim olacağını da. Planlar yapmıyor, hayal bile pek kurmuyor. Ama hissediyor. Ufacık bile ilgisinin olmadığı bu yaşamın acılarına niye katlandığını sorup duruyor kendine. Gayet tabii, bir cevap bulamıyor. Hangimiz bulduk ki.
Yine sonu olmayan bir sonda vedalaşıyoruz Yusuf'la. Hayat devam ettikçe o da devam edecek yoluna. Gerisini kimselerin bilemeyeceği bu yolculukta herkes dilediği yöne savuracak onu.
Kuyucaklı Yusuf olmak kadar insan olmak da zormuş, bunu anlıyoruz bu kitapta.
Sevgiyle..