Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Eğer kavgamız şahsiyetimizin üzerindeyse, eğer kendimize istikbal hazırlamak veya bir ikbal sahibi olmak için değil de, Milliyetçi Türkiye'nin temeline bir çakıl taşı gibi gömülmek için vuruşuyorsak, eğer Altaylar' dan Tuna'ya kadar uzayan ızdıraplı topraklardaki tütmeyen bacalar, ağlaşan çocuklar, yabancı bayrak altında doğup, albayrağa hasret yaşayıp, albayraktan uzakta ölenlerin kanını güdüyor, intikamını bir din gibi yüreğimizde hissediyorsak, çatık kaşların şaşkına çevirdiği hissiz, hareketsiz, duygusuz, hantal Anadolu'ya bütün öfkesiyle ayağa kaldırmak istiyorsak Türk Milliyetçileri olarak böyle katı, sert ve tavizsiz bir disiplin anlayışını iliklerimizde duymak zorundayız
Sayfa 60 - KARİYER YAYINCILIKKitabı okudu
VALİDE HATİCE TURHAN SULTAN [d. Rusya, 1627(?) - ö. Edirne, 5 Temmuz 1683] Sultan ibrahim'in başhasekisi, IV. Mehmed'in annesi valide sultan. Turhan Haseki, Hatice Turhan Sultan, Turhan Valide Sultan adlarıyla ünlenmiştir. Beşiktaş'taki çeşmesinde adı Hatice Sultan'dır. Doğum tarihi, Şehzâde Mehmed'i doğurduğu 1642'de, 15 yaşından daha küçük olamayacağı varsayımıyla tahminidir. 1668'deki Doğu gezisinden dönerken İstanbul'a uğrayan Tavernier anılarında, "Bugün hüküm süren IV. Mehmed, İbrahim'le Çerkes bir kadının oğludur," diyerek Turhan Sultan'ın Çerkesliğini ileri sürmüştür. R. Ekrem Koçu ise, Kösem Sultan romanında, Turhan'ın Ukraynalı bir köylü kızı olup Tatar esircilerce çalındığını, Tuna boyu sancakbeylerinden (Kör) Süleyman Paşa'ya satıldığını, onun da bu 13 yaşındaki kızı, aldığı bir rica mektubu üzerine saraya Kösem Sultan'a hediye ettiğini bir saray söylencesi olarak aktarır. Turhan Sultan'a, Ukraynalı, Romen, Ulah, Macar veya Çerkesdi demek; günün birinde doğrusunu kanıtlamak; onun Osmanlı sarayındaki 8 yıl başhaseki, 35 yıl da valide sultan olarak temsil ettiği kimlikten daha önemli değildir.
Sayfa 337 - Alfa Yayıncılık, 1. Baskı: Kasım 2015 {Genişletilmiş, geliştirilmiş yeni baskı}
Reklam
Osmanlı kaynaklarında Kazıklı Voyvoda
Hünkâr [Fatih], Niğbolu sancak beyi Çakırcıbaşı Hamza Bey'i Eflakoğlu`na gönderdi. Tuna Nehri aşırı donmuștu. Hamza Bey, Tuna kıyısına varıp kondu. Bunlar bu tarafta gafil iken Drakulaoğlu Kazıklı Voyvoda [Wlad Çepeş] dedikleri melun, gece yarısı buzdan geçerek, Hamza Bey üzerine gece baskını yapıp hayli Müslüman'ı helak etti. Hamza Bey'i yakaladılar, Silistre beyi Yunus Bey'i şehit ettiler. Kâfirler bundan sonra birkaç yerden Tuna'yı geçip il vurdular, nice kötü işler ettiler. Kazıklı Voyvoda, Hamza Bey'in bașını kesip Ungurus Kralı'na gönderdi ve "Ben Türk ile düşman oldum, bilmiş ol." dedi. Bu kâfirin, hünkâra düşman olduğunu böylece herkes öğrendi. (Neşri Tarihi)
Tuna Nehri Boyları ve Osmanlı
Tuna kenarında, Tuna kenarında hazır olup, Gemiler Tuna'yı geçüp, Tuna kenarına gelecek haber geldi kim, Tuna kenarında Hisarlar, Tuna'yı dahı mübalağa kalın buz tutmışdı.
Sayfa 362
Yıldırım Bayezid (1389-1402)
Niğbolu Zaferi'nin (1396) büyük kahramanı 'yıldırım' lakaplı Sultan Bayezid, ülkesinin sınırlarını Tuna'dan Fırat'a kadar genişletti. Beylikten saltanata geçişi gerçekleştirdi ve Osmanlı devlet teşkilatında ilk merkezî idareyi kurdu. Örfi hukuk alanında düzenlemeler yaparak kanunnâmeler çıkardı. Osmanlı bürokrasisinin temellerini attı.
Sayfa 148 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Ahmet Mithat Efendi Üss-i İnkılâp'ın birinci cildinde 70-80 bin Osmanlı'nın 7-8 bin düzenli Moskof askerine Tuna boylarında yenilmesini bir dönüm noktası olarak kabul eder. Yıkılış bu savaşla tescillenir. Sonrasında, uluslararası arenada Osmanlı mağlup, İngiliz galip gelmiştir. Galip gelen toprağa da, denize de, ceketteki paraya da el koyacaktır. Sodom ve Gomore'deki İngiliz subay, Necdet'ten başındaki fesi çıkarmasını ister. Necdet de bu hakkı nereden aldığını sorar. İngiliz'in verdiği yanıt çarpıcıdır: “Bir galip hakkıyla!” (Karaosmanoğlu: 2002, 76-77). Sodom ve Gomore'nin şah cümlesi bu cümledir.
Reklam
1583'te Viyana'da rahipler, midesi ağrıyan 16 yaşında bir kız üzerinde bir hafta boyunca şeytan çıkarma ayini yaparlar ve sonunda kızın vücudundan 12.652 şeytan çıkardıklarını ilan ederler. İddialarına göre, kızın büyükannesi şeytanları bir kavanozda sinek olarak saklıyormuş. Büyükanne, şeytanla ilişkiye girdiğini itiraf edildikten sonra direğe bağlanıp yakılır.
Tuna boylarından Altaylar'a kadar uzanan engin coğrafyanın adı ise Magna Turkia, yani Büyük Türkiye idi!
Daha önceleri yedi yüzyıl boyunca Hazar'ın ve Karadeniz'in Kuzey'inden Tuna boylarına akınlar düzenleyen Türk başbuğları, XI. yüzyıldan itibaren Anadolu ile ciddi şekilde ilgilenmeye başladılar. Gerçi, Sakalar'dan ve muhtelif Türk kavimlerinden sonra Hunlar, 359, 373, 396 ve 398 yıllarında Azerbaycan üzerinden Doğu'ya ve Urfa'ya kadar Güneydoğu'ya akınlar yapmış, bu akınlar onların halefleri olan Sabar'lar zamanında da devam etmişti ama Anadolu'nun vatanlaştırılması Abbasi Ordusu'ndaki Türklerin gazaları ile başladı.
Sayfa 30 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
Türkiye, Magna Turkia
Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Malazgirt Meydan Muharebesi'nden sadece dört yıl sonra 1075'te Bursa yakınlarındaki İznik'i fethedip, Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurunca, Türkistan, Horasan ve Azerbaycan'dan Anadolu'ya doğru devam etmekte olan Türkmen muhacereti yeni bir ivme kazandı. Bu muhaceretin yoğunluğu hakkında bir fikir verebilmek için Türk Orduları'nın, Sultan Mesut zamanında (1116-1155) Alman İmparatoru ve Fransa Kralı komutasındaki haçlı ordularını darmadağın ettiğini hatırlatabiliriz. 1185'te Güneydoğuanadolu'da kalabalık Türkmen kitleleri zuhur edince Avrupalılar artık Anadolu'ya "Türkiye" demeye başladılar. Tuna boylarından Altaylar'a kadar uzanan engin coğrafyanın adı ise Magna Turkia, yani Büyük Türkiye idi! Tespit edebildiğimiz kadarı ile Anadolu için Türkiye ifadesi ilk olarak 1190'da kaleme alınan Barbarossa'nın Haçlı Seferleri ile ilgili vakâyinâmesinde görülür. Arap kaynaklarında Anadolu'nun adı artık bilad-ı Rum veya sadece Rum değil Bilad-ı Türk'tür. Dede Korkut Oğuznâmelerinde ise Doğuanadolu'nun adı Oğuzeli'dir.
Sayfa 32 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Tursun Bey, İstanbul'un fethine katılmış, fetihten sonra İstanbul'un mukataa defterini hazırlamakla görevlendirilmiş, daha sonra da çok önemli ve üst düzey bir makam olan Divan Kâtipliği'ne tayin edilmiş bir tarihçimizdir. Bize Tarih-i Ebü'l-Feth adında kıymetli bir eser bırakmıştır. Tursun Bey İstanbul'un fethini anlatan
Sayfa 85 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
Saraylarını köle ve devşirmelerin doldurmasına, çoğunun anası yabancı olmasına karşın, Türkçeyi saray ve yazışma dili olarak yerleştiren, konuşma dili olarak Tuna boylarından Yemen'e, Fas'a kadar yayan Osmanoğullandır. Ata, silaha, ava düşkünlükleri, kırsalda yaşamaya duyduklan özlem de kahtımsal olmalıdır.
Sultan Abdülhamid Han-ı Sânî, Sultan Hamid olarak da bilinir. Sultan Abdülmecid ile Çerkes asıllı cariye Tîrimüjgân Kadınefendi'nin (öl. 1853) oğludur. Padişahlığının 1878-1908 arasındaki otuz yılı “İstibdat Devri” olarak anılır. Bu dönemde, dış sorunların ağırlığı gerekçesiyle baskıcı bir yönetim sürdürmüştür. (...) Amcası Abdülaziz'in
Sayfa 529 - 34- Sultan II. AbdülhamidKitabı okudu
Osmanoğulları'nın Osman, Orhan ve 1. Murad'dan sonraki yüzyıllarda Türkmen geleneklerinden bir ize rastlanmadığı, saraylarını yabancılarla doldurdukları, çoğunun anasının yabancı olduğu ileri sürülse de Türkçeyi saray ve yazışma dili olarak yerleştiren, konuşma dili olarak Tuna boylarından Yemen'e, Fas'a kadar yayan Osmanoğullarıdır.
Sayfa 17 - ÖnsözKitabı okudu
17 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.