Burada denklemin sadece bilgi, zaman, gayret üçgeninde kalması, bir alimi "çok büyük bir alim" yapan sebepleri iyi tahlil edemememize neden oluyor. Ben bu üçlüye bir dördüncü olarak "müşahede" kabiliyetini eklemek isterim. Eğer ekleyecek olsaydım beşinci bir etmen olarak da zeitgeist yani zamanın ruhunu yakalamayı eklerdim. Şunu da ifade etmek gerekir ki zamanın ruhunu yakalayabilmek yine güçlü bir gözlemci olmayı ve müşahede ile çağı kavramayı gerekli kılacağı için deneyim vurgumuzun dışarısında kalmazdı.
As bin Vail
Kuran'da "ebter" diye nitelendiriliyor. Mekke'nin sayılı zenginlerinden ve önder kadrodan bir müşrikti.
Ona neden mi ebter denilmişti?
Allah Rasulünün erkek çocukları peş peşe vefat edince ahlak yoksunu As, bu durumdan kendine vazife çıkarmış, üzgün olan Allah Rasulünü daha da üzmek için "Muhammed ebterdir, artık zurriyetini devam ettirecek bir oğlu dahi kalmadı ." Diyerek ahlaksızca bir tavır takındı.
Allah bu duruma Kevser Sûresiyle cevap verdi :
"Bir kere ben çok uzun bir tren yolculuğunda evimdeki yatağımı düşünüp uyuyamamıştım. Bu gece neden uyuyamıyorum evimdeki yatağımda?"
Melih Cevdet Anday
Duygusal işkencenin şiddetini ve etkisini arttıran, sürecin uzamasına neden olan önemli faktörlerden biri de manipülatörün konuşma ve ikna etme kabiliyetidir. Nüktedanların karşısındaki insanı etkileme ve yönlendirme becerileri yüksektir. Elbette ağzı her laf yapanın ya da güzel sözler sarf edenin bir manipülatör olduğunu söyleyemeyiz. Burada mesele güzel sözler sarf edebiliyor olmak değil, güzel sözlerle perdelenmiş olumsuz kodların (düşüncelerin, inançların) karşı tarafa aktarılması ve benimsetilebilmesidir.
Eğer kağıdı kutsamak gerçek hayatı ıskalamaya neden oluyorsa artık kağıt, öğrenmenin düşmanı olmuş demektir. Öğrenme sürecinde, içine düşülebilecek en tehlikeli tuzaklardan birisi budur. Hayata paralel bir simülasyon oluşması ve o simülasyon içerisinde kendini güvenli hisseden ilim talebesinin halinden mutlu bir şekilde yaşamasıdır.
Ordular her yanda yenilmiş kardeşim,
Kan ağlar beş cepheden memleket.
Çekilmiş gibi tanrım bir ara üstümüzden,
Sessizliğim büyümüş,
Sağır yerler gökler,
Sağır be hey.
Mütareke yapmış sultan,
Can uğruna pare pare etmiş vatanı.
Kaçmış gitmiş güvendiğim paşalar hep,
Yurt açık kalmış.
Çökmüş omuzlarıma yedi düvelin zoru,
Ağır be hey.
Bilirim yorgunsun nice savaş yıllardan,
Ayağın Hicazda kalmış, kolun Kafkasta.
Belki başın da kopmuştur.
Ama hemşerim göğsün var ya,
Neden sesin çıkmaz,
Bağır be hey.
Bir çeşit hayat öğrenme kılavuzu. başyapıt.
Cesare Pavese'nin en iyi kitabı olarak değerlendirdiği leuko ile söyleşiler, italyan edebiyatının olduğu kadar dünya edebiyatının da benzersiz başyapıtlarından biridir. leuko ile söyleşiler'de pavese, yaşam gibi, aşk gibi, ölüm gibi insan varoluşunun temel sorunlarını işlemek üzere, insanlığın en güzel yaratılarından birine, mitolojiye döner. ünlü mitoloji öykülerinden kahramanları karşı karşıya getirerek, onların diyalogları aracılığıyla insanların insanlarla, tanrılarla, yazgıyla, doğayla olan ilişkilerini benzersiz bir kavrayışla aktarır. mitolojik öykülerin bir çerçeve olarak seçilmesi, hem okura bu öyküleri yeni bir gözle okuma, onları yeni bir açıdan değerlendirme olanağı verir, hem de leuko ile söyleşiler'e bir tür kendine özgü tarihsel geri plan yaratır. belki de yalnızca vergilius'un çoban türküleri'yle karşılaştırılabilecek olan leuko ile söyleşiler, eşsiz bir yazarın düzyazı şiirleri olarak da görülebilir.
~Spoiler~
odyssesus : ama ölümsüz değil miydin?
kalypso : ölümsüzüm, odyssesus. ölme umudum yok. yaşama umudum da. ânı kabul ediyorum. siz ölümlüleri benzer bir şeyler bekliyor, yaşlılık ve özlem. neden başını yaslamak istemiyorsun benim gibi, bu adanın üzerine?
odyssesus : vazgeçmiş olduğuna inansam, yapardım bunu. ama sen de herşeyin hakimi oldun, bana, bir ölümlüye gereksinimin var, katlanmana yardım etmesi için.
kalypso: karşılıklı bir iyilik,odyssessus. paylaşılmadığında, gerçek bir sessizlik yoktur.