(Onat Kutlar konuşmasında Şimdiki Çocuklar Harika romanına neden ödül verilmediğini açıklıyor)
Sayın Konuklar,
Sayın Aziz Nesin'i sadece birkaç yıl önce şahsen tanımak olanağını bulduğum
halde, onun altmışıncı doğum yıldönümünde konuşma onurunun bana verilmesi güzel bir sürpriz oldu. Aziz Nesin sadece Türk yazınının halkımızla en geniş
Çağdaş reklam yöntemleri bu durumu daha da belirgin kılmıştır. Eski moda işadamının satış konuşmaları, temelde akla uygundu. Malını tanıyordu, müşterinin gereksinimlerini biliyordu, bu bilgilere dayanarak malını satmaya çalışıyordu. Bu satış konuşması tümüyle nesnel değildi elbet, elinden geldiğince alıcıyı ikna etmeye çabalıyordu: ama gene de. etkin olabilmek için akılcı ve mantıklı konuşmak zorundaydı. Çağdaş reklamcılığın büyük bir bölümü çok farklı: mantığa değil, duygulara sesleniyor: her uyutucu, uyuşturucu etkileme ve inandırma gibi o da nesnelerini duygusal olarak etkilemeye, sonra da zihinsel olarak boyun eğdirtmeye çalışıyor. Bu tür reklam, müşteriyi etkilemek için çeşit çeşit araç kullanır. Aynı sözleri tekrar tekrar söyler örneğin; şu marka sigarayı içen ünlü bir boksör ya da sosyete kadını gibi herkes tarafından kabul edilmiş bir ünlüyü kullanır; güzel bir kızın cinsel çekiciliğini gözler önüne sererek müşterideki eleştirme yetilerini zayıflatıp onun ilgisini çeker; onu "ter kokusu" ya da “ağız kokusu” tehlikesiyle korkutur; ya da belli bir sabun ya da gömleği almakla, kişinin hayatında ansızın büyük bir değişiklik olacağı yönünde hayaller kurmasına ortam hazırlar. Bütün bu yöntemle temelde usdışıdır: malın nitelikleriyle uzak yakın ilgileri yoktur, müşterinin eleştirme yetilerini, tıpkı afyon gibi ya da hipnoz gibi köreltir ve öldürürler. Tıpkı filmlerin yaptığı gibi, hayalci yönlerini bir ölçüde doyururlar ama aynı zamanda küçüklük ve güçsüzlük duygularını arttırırlar.
Yeraltı kahramanı bir başkasının onun hakkında söylediği her şeyi gizlice dinler, adeta diğer insanların bilincinde aynadaki aksini izler ve kendi imgesinin aynadaki, başkalarının bilincindeki tüm olası yansılarını bilir. Ayrıca, hem başkalarının bilincinden hem de kendi öz-bilincinden bağımsız olan kendi nesnel tanımını bilir ve bir "üçüncü kişi"nin bakış açısını da hesaba katar. Ama nesnel olduğu kadar
önyargılı da olan tüm bu tanımların kendisine bağlı olduğunu ve tam da onları algılayan kendisi olduğu için onları nihaileştiremeyeceğini de bilir; bu tanımların sınırlarının ötesine geçip, onları böylece etkisiz kılabilir. Son sözün kendisine ait olduğunu bilir ve olmadığı şey olabilmek için, her ne pahasına olursa olsun kendisi hakkındaki bu son sözü, özbilincinin sözünü elinde tutmaya çalışır. Öz-bilinci nihaileştirilemezliğiyle, kapanmamışlığıyla ve belirlenemezliğiyle yaşar.