Gecenin karanlığında ilerleyen bir araba düşünün. Farlar ancak birkaç yüz metre ileriyi göstermesine rağmen, karanlığın içinde Kaliforniya’dan New York’a kadar gitmenizi sağlarlar; çünkü, ilerlemek için sadece iki yüz metre ileriyi görmeniz yeterlidir. Bu hayatın önümüzde nasıl açıldığını anlatıyor. Birbirini izleyen iki yüz metre sırayla önümüzde açılacaklarına güvendiğimiz takdirde, hayat bizim için açılmayı sürdürecek; ve sonunda gerçekten istediğimiz neyse, o hedefe doğru götürecektir, çünkü biz böyle isteriz.
Jack Canfield
Gelmeyeceksin biliyorum, Ben sonsuz bir özlem içerisinde sana hasret kalacağım, Hüznüm bağrımı yakacak, ben ona da alışacağım, Yalnızlık korkusu sarmış her yanımı, böyle de yaşayacağım... Gelmeyeceksin biliyorum, Hayalin de alıştıra alıştıra uzaklaşacak benden, Mutluluk, bir güvercinin kanatlanıp yok oluşu gibi terk edecek beni. İstesem de artık kulaklarım duymayacak zarif sesini.
Gelmeyeceksin biliyorum,
beni çaresizlik duyduğum şehirde bir başıma bırakacaksın. Korkularımı gizlettiğim meydanlarda aratacaksın.
Bir defa yanmak neyse de, sen beni her gün yeniden yakacaksın...
Deneyimin bize gösterdiği tek şey şudur; geçmişimiz neyse geleceğimiz de o olacaktır ve geçmişte tiksinerek işlediğimiz günahları gelecekte defalarca, hem de mutluluk duyarak işleyeceğiz.