Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; şuana kadar okumuş olduğum kitaplar arasında kurgusu, dili , hissettirdikleri ve tersköşe yapan sonu ile beni en çok etkileyen kitap oldu.
Jack London'ın kendi yazarlık serüvenini de yansıttığı dile getirilen bu kitapta - eğer daha evvel baska kitaplarını da okuduysanız- kimi zaman Demir Ökçe 'den kimi zaman Beyaz Diş ve Vahsetin Çağrısı kitaplarından -daha doğrusu onların yazılma mantığından- izler bulacaksınız.
Gerçeklikten kopamayan, bunu eserlerine de yansıtan Jack London , Martin Eden ile burjuvazi ve işçi sınıfı ayrımını ele alırken Martin Eden' in karakteri gereği her iki sınıfa da ait olamamasını muazzam bir şekilde işliyor.
Sevdiği kadın uğruna insanüstü bir mücadele ile eriseceği konumda cenneti arzulayan Martin Eden uğradığı hayal kırıklığı sonrası eski cennetini de kaybettiğinden işin içinden çıkamaz artık mutlu olamaz oluyor.
Azimli , Zeki, güçlü , başarılı ama hepsinden öte gerçekçi Martin Eden , 8 gündür ailemin bir bireyi gibi benimle idin ve uzun bir süre aklımdan çıkmayacaksın gibi geliyor.Keske sen de herkes gibi yapabilseydin, gerçekleri görmeyip mutlu olabilseydin...
Belki de Nietzsche haklıydı.Belki de hiçbir şeyde hakikat payı yoktu , gerçek diye bir şey yoktu.
Ya da yaşamak için böyle kabul etmek gerek..