Yaşamın zenginliğine dair ilk sezgiyi edinmişti; insanlar birbirlerine düşman göründükleri zaman bile muhtaç olabiliyorlardı ve ne olursa olsun sevilmek harika bir duyguydu.
Gökyüzünde ansızın ortaya çıkan bu ışığa daha dikkatli bakınca ışığın içinde anneciğinin gülümseyen yüzünü gördü. İşte orada! Kendisine gülüyor… Sözlerini duyacak…
Kendisinin haberi olmadan ayaklarının rehberliğinde bir yere gidecek. Hissettiği büyük bir eksikliği tamamlamaya, muhtaç olduğu kendi sığınağını bulmaya gidecek.Rahat etmek,teselli bulmak,bu unutulmuş,terk edilmiş bir halden kurtulmak,kısacası şevkatli kucağında istediği gibi ağlamak için annesini bulacaktı.
Lakin evlenecek miydi? Bu artık iyice kaçınılmaz mıydı? Onun gibi birini bulmak imkansız olunca niçin evlenmeliydi? Ve onun gibi olsa diye düşünürken bir an oldu ki, "Ya o rast gelseydi..." diye düşündü; bu o kadar şiddetli ve acı bir heyecan oldu ki, "Ah o benim olsa ölürdüm!" diye inledi.
Vatanına aşırı düşkün olan vatan evladı ve bir o kadar da onu seven yâri arasında geçen bu oyun beni en derinden etkiledi diyebilirim. Sonu için aşırı basit düşünmüşüm hiç beklemediğim şekilde bitti.
Vatan Yahut SilistreNamık Kemal · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201821,6bin okunma
Necip:
—Bilakis, zavallı erkekler, Suat Hanım; bir kadının ne olduğunu anlayanlar için asıl zavallı olan erkeklerdir. Kadın olmayınca bir erkek hayatının ne kuru, ne yağmursuz, tesellisiz bir siyah çöl olduğunu bilseniz…