Bir gün bir gün bir çocuk eve de gelmiş kimse yok. Nerede herkes? Nerede o eski bayramlar? İstanbul’un şekeri, mini mini kuşlar, kırmızı balıklar, uçmak isteyen köpek hepsi mühürlü bir geçmiş şimdi. Şimdi? An, At that moment. An, Remember. Bu ne yaman çelişki? Şimdinin bağrından geçmişe dönük bir bakış. Anıyorum. Ama bazen anlayamıyorum. Küçük bir çocuk iken hep bu anın korkusuyla yaşıyordum oysaki. Kayıp. Ne büyük bir boşluk. Yeri dolmuyor, akıl almıyor. Zaman. Zam-AN.
An an an bitmiyor. Bitti mi de temelli bitiyor. Yitip gidiyor. İnsanı en çok da veda edememek üzüyor. Nasıl veda edilir ki? İnsan. İns-AN. Edilmiyor. Veda edilemiyor. İnsan ölümü en sevdiklerine konduramıyor. Madem ölüm mutlak. An. Geriye tek kalan.
Yüzyılın kamburunda
Kabuk bağlamış yara gibi
Gökyüzüne sesleniyor nidalar
İklime inat
Şiltesi eskimiş gece gibi
Haydi kalk suratına bir bak
Hangi yalan için susulmuş
Tuzlu yeminler
Şimdi enişte benim aklımda harika bir iş planı var. Kaybolan çoraplarımızı alevle imha etme makinesi kuracaz. Sen dobloyu satacaksın, teyzem altınları bozacak, babam da kredi çekecek. Bakma öyle bön bön ayol. Bu iş tutacak. Senin yeğenlerini de işe alcaz korkma. Liyakat nişanesi bi iş bu. Ebemgiller falan hep komplecenek yani. Çorapları
Talih herhangi bir adam gibi yaşamama imkan vermemişti. O halde muvaffak olmam için daha cesur, daha atılgan ve daha kayıtsız, insanlarla münasebetinde daha dişli bir adam olmalıydım.