Var Olmak, Nurettin Topçu’nun kalemi ile tanışma eseri oldu benim için. Okuma süreci zorlu geçti. Diline alışmak, yaptığı tanımları kavrayabilmek , açıklamalarını takip etmek kolay olmadı. Büyük bir birikim söz konusu çünkü. Ve bu birikimden damıtılan cümleleri şıp diye anlamak zor olacaktı elbet. Aynı hisleri Cemil Meriç’in Bu Ülke’sini okurken de hissetmiştim. Altını çizerken mest olduğum cümleler okusam da bazı noktalar karanlık kaldı zihnimde. Bu nedenle bir tahlil yazamayacağım hakkında. Belki birkaç sefer okuduktan sonra olabilir ama şu an değil zamanı. Onun yerine sizinle en etkilendiğim kısmı paylaşacağım:
“... Eğer Hira dağındaki büyük talihliye “Rabb’inin ismini oku!” diyenle bu çölde karşılaşmadınsa yazık sana. Biliyorsun ki göz de gönül de birer merdiven. Tırmanacağın yer , hem senden çok uzak, hem de sendedir. Oraya gitmek için çile çekmek, yaş akıtmak da yetmiyor. Bekle ki büyük kapı kendiliğinden açılsın. Ama toprağa konan ölü gibi sabretme sakın ; toprağa süzülen su gibi sabret . O su, toprak altındaki ölülerden de diri bedenler fışkırtacaktır. Hem sabrederken de hiç , ama hiç uyumamak şarttır. Sabırsız yorgunlar uyurlar. Öyle sabret ki kendisine sığınan ölülerden bile hayat fışkırtan toprak gibi olasın
Toprağa süzülen su gibi sabret