Okuduktan sonra gözyaşlarıma hakim olamadığım ve haftalarca etkisinden çıkamadığım kitap. En sevdiğim kitaplar arasında yer alıyor kendileri. Bunu ve Huzursuzluk'u okuduktan sonra Zülfü Livaneli'nin tüm eserlerini alıp okumak istedim nedensiz. Tarihte bilinmeyen bir olayı böyle güzel bir nitelikte anlatmak fazlasıyla özel, fazlasıyla güzel. Kitabı bitirdikten sonra Serenade'yi dinlemek için açtığımda altında olan yorumları okuyup istemsizce mutlu oldum. Nadia ve Max'ın hikayesini bilen herkesin orda toplanması anlatılmaz derecede güzel bir şey. Bence hiç zaman kaybetmeden, yarın mesela gidip alın bu kitabı. Özellikle Nadia ve Max bölümünün her sayfasını özenle,dikkatle,yavaşça okuyun. Çünkü bu kitabın bitmesini istemeyeceksiniz.
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020136bin okunma
"Harese nedir, bilir misin oğlum?
Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım. Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemek yemeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu'nun adeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur."
Kanadı Kırık Kuşlar'ın devam kitabı olup 4.kuşağı bir hayli derinden anlattığı kitap. İlk kitaptaki hazzı alamamıştım okuyorken, malum eskiler her zaman daha güzeldir çünkü. Ama yine de içinde az da olsa Suzan olduğu için okutmuştu bana :)
Eğer nazi dönemi eserlerini seviyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız. Hitler'in başa geçmesiyle birlikte kendi yurtlarını terk etmek zorunda olan 4 kuşağın hikayesini anlatıyor Ayşe Kulin bizlere. Özellikle ilk 2 kuşak çok güzel bir dille anlatılmış. Bu tür eserleri seviyorsanız, okumalı mıyım diye düşünüyorsanız mutlaka okumalısınız, pişman olmazsınız :)
Khaled Hosseini'nin ilk eseri sanırım. İlk olmasına rağmen çok çabuk okunup bitiyor. Ben çok yoğun bir zamanımdayken okumaya başlamıştım, 3-4 günde bitirmiştim. Gerçek hikaye mi değil mi bilmiyorum ama beni çok derinden etkilemişti. Üzüntüsünü hala içimde bir yerlerde hissediyorum.
Senelerce evde duran, fakat bir türlü isminden midir neden bilmediğim bir sebepten açıp okuma isteğimin gelmediği kitap. En sonunda okuyacak kitap kalmadığında bu kitabı okumuştum. Okuduktan sonra, bu kadar geç okuduğum için öyle pişman olmuştum ki anlatamam. Öyle güzel bir dille yazılmış ki kitap, her bölümün farklı farklı olmasına rağmen bir bütünden kopmadan yazılmış olması gerçekten harika bir detay. Her bölümü sıkılmadan okuyorsunuz. Her bölümde karakterleri hissediyorsunuz. Bir polisiye kitabı olmamasına rağmen sayfalar su gibi akıp geçiyor. Ben aşk kitabı sanıp okumamıştım açıkçası. Ama içerisinde hem ilahi aşkı, hem beşeri aşkını barındırıyor bu kitap. Ben önyargıyla yaklaşmıştım. Umarım yeni okuyacak olanlar benim yaptığım hatayı yapıp, önyargıyla yaklaşmazlar. Çünkü böyle bir eser önyargıyı hak etmiyor.
Kitabın başlarında sıkılmıştım, saçma gelmişti açıkçası. Ama ilerlerken böylesine güzel bir eseri okuduğunuzu geçte olsa anlıyorsunuz.Kafka daha çok topluma yönelik şeyler yazmayı seven bir yazarmış araştırdığım kadarıyla. Bu kitapta da yine bir insanin, kendi fikirleri ve düşünceleri olmadan topluma hizmet verdiğinde ki toplumun ona karşı olan tutumuyla, belli veya belirsiz sebepten ötürü birtakım eksiklikler yaşanarak topluma verilen hizmeti kesme durumunda toplumun ona karşı olan tutumunu çok güzel anlatmış. Toplumun istediği kişiler olmadığınız zaman bize nasıl bir böcek gibi baktıklarının, tıpkı bir böceğe davranıldığı gibi davrandıklarının tam olarak özeti. Kafka'nın tek okuduğum kitabı bu maalesef. Bu yüzden kızgınım kendime. En kısa sürede başka kitaplarda buluşmak dileği ile :)
"Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz ettiniz, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktir miymiş, sormazlar bile. "Kaç yaşında?" derler, "Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?" Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.
Deseniz ki "Kırmızı kiremitli çok güzel bir ev gördüm. Penceresinde saksılar, çatısında kumrular vardı." Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama, "Yüz bin liralık bir ev gördüm," deyin, bakın nasıl "Aman ne güzel ev!" diye haykıracaklardır.
Lisedeyken, 10.sınıfta hocamızın isteği üzerine almıştım bu kitabı. Lisede fazla kitap okumayı sevmezdim. Bu kitapla sevdim. Öylesine hissediyorsunuz ki Zeze'nin hislerini, üzüntüsünü, sevincini, kaybını her şeyi onunla beraber yaşıyorsunuz. Çocuk kitabı olup olmaması konusu tartışılıyor ama bence de bir çocuğa göre biraz ağır bir kitap. Ağırdan kastım fazla duygu yüklü. Ortaokul zamanlarında okunması uygun bence. Yani aklınızda bu kitap varsa kesinlikle okumalısınız.
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022229,4bin okunma