Hayatımız gören gözlere göre planlanmış. En temel ihtiyaçlarımızı bile gözlerimiz olmadan karşılayamayız. Çevremizde kimsenin göremediği, ihtiyaçlarını karşılayamadığı, birbirine yardım edemediği ve hayatta kalmak için her türlü kaosun olduğu bir dünya düşünebilir miyiz?
Nobel Edebiyat Ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago 1995 yılında yazdığı "Körlük" romanında böyle bir dünya düşünmüş. Kitap, distopik bir eser. Saramago, distopyasında körlerden oluşan karmaşa dolu bir dünyayı göz önüne sermiş.
Kitap, kırmızı ışıkta arabasında bekleyen bir adamın aniden kör olmasıyla başlıyor. Ardından bu körlük, adamın karşılaştığı diğer kişilere bulaşıyor ve ülkede bir salgın haline geliyor. Yalnız, kitapta anlatılan körlük, hepimizin bildiği gibi karanlık bir körlük değil. Tam tersine beyaz bir körlük. Beyaz felaket! Yazar bu beyaz körlüğü, " gözü açık bir şekilde süt denizine dalmak" olarak tarif ediyor. İki körlük arasındaki ortak nokta ise, görme duyusunun kaybedilmiş olması. En büyük fark ise, beyaz körlüğün bulaşıcı olması.
Kitabı okurken, bir felaketin karşısında kalan insanoğlunun nasıl ilkelleştiğini, hayatta kalabilmek ve açlığa direnebilmek adına nasıl vahşileşeceğini ve insanı insan yapan bütün etik değerlerin nasıl kaybolacağını göreceksiniz.