Bu kitap bilinmeyen, ödüllü olmayan bir yazara ait olsaydı basılır mıydı diye serzenişte bulunan pek çok okur yorumu okudum. Ama yine de beni neyin beklediğini yeterince idrak edememişim sanırım. Kitaba başladım bitirdim ve kahvem daha bitmemişti, sinirlerim bozuldu (hala bozuk). Son sayfayı çevirdiğimde yok canım dedim, bu kadar da değildir, şu nefis Annie Ernaux fotoğrafının arkasına saklanmıştır diğer sayfalar. Bittiğini kabullenemedim resmen zira daha başlamamıştı bence.
Yazarın, “Yaşadıklarımı yazmazsam yaşananlar tamamlanmamış olur, yaşandığıyla kalır.“ diye düşünmesi, kendi yaşamına filtresizce bakma cesaretini bulması çok değerli. Kendinden 30 yaş küçük öğrencisi ile yaşadığı bu ilişkiyi kaleme alması da bu değere dahil kuşkusuz. Ama bu kadar az şey söyleyen, uç uca tutturululup normal puntolarla basılmış olsa belki bir makale kadar bile boy vermeyecek bir metinle bakışmak, ona ruhu yaralanmasın diye sevecen davranmaya çalışmak, “senin yoksa Seneler’in hatrı var çocuğum” der gibi hissetmek hoş değil. Sorry not sorry.