Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin. Bunu sonuna kadar götüremediysen kabahat senin değil... Bana hakikaten yaşamak imkanını verdiğin birkaç ay için sana teşekkür ederim. Böyle birkaç ay, birkaç ömür kıymetinde değil midir?
Seneler geçti, sevgili Manuel Valadares. Bugün kırk sekiz yaşındayım ve bazen kendimi hasrete öyle kaptırıyorum ki hala çocuk olduğumu zannediyorum. Her an ortaya çıkıp bana sinema yıldızı kartları ya da misketler getireceksin sanki. Hayatın şefkatli yanını bana sen öğrettin, sevgili Portuga. Bugün çocuklara misketler ve kartlar dağıtmaya çalışan benim, çünkü şefkat olmayınca hayatın pek değeri kalmıyor. Şefkat göstermek beni bazen mutlu ediyor, bazense yanıltıyor, ki bu ikincisi daha sık oluyor. O günlerde, yani beraber geçirdiğimiz günlerde, henüz hiç duymamıştım, uzun yıllar önce bir Budala Prens' in gözlerinde yaşlarla bir sunağın önünde diz çöküp ikonlara sorduğu şu soruyu:
"KÜÇÜCÜK ÇOCUKLARA HER ŞEYİ NEDEN ANLATMAK GEREK?" Hakikaten de sevgili Portuga, bana her şeyi çok erken anlattılar.
Hoşça kal!
Ubatuba, 1967
Beni gördüğün an görünmez olmaktan çıktım. Bana yüzmeyi öğrettin. Artık sudan korkmama gerek yoktu. Ve bana içinde yaşadığım evreni yeniden adlandırmam için gereken kelimeleri verdin.
“ Nedense hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendilerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz. “
“ İnsanları, kendi cinslerinden biri
Bazı insanların samimiyetine inanmak tuzağa düşmek gibiymiş gerçekten. Bu kadar olamaz dediklerim aslında hep o kadarmış. Ben gözümde fazla büyütmüşüm.
İnsanlar iyi değil her şeye bu kadar güzel yaklaşma diye nasihat veren ses; bana güvensizliği ne güzel öğrettin.
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene ayrı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Birtanem füsun’um sözümü tutamadığım için beni affet canım füsun’um aşkım herşeyim yine yüzyüzeyiz sana en başta verdiğim sözü tutamayacağım birtanem yanıbaşında kalamayacağım ama beni affedeceğini biliyorum çünkü sen sevdiğini affetmeyi bilirsin seni dünyadan çok seviyorum. Hani birlikte okumuştuk küçük prens’i ben sana oradaki tilkiyim deyince sen bana kızmıştın evet ben o tilkiyim beni sevginle evcilleştirdin bak kaçamaz oldum bana beklemeyi öğrettin aşkın yolunu yordamını öğrettin.. Füsun sen beni yeniden yarattın seni dünyadan çok seviyorum hayattan çok seviyorum ama ben yaralıyım birtanem gücüm kendime yetmiyor gücüm seni kendimden korumaya yetmiyor dün seni mutlu etmek için çıktım yola ben uçarken senin kanatlarını kırdım ben mutluluğu bilmiyorum füsun korkuyu senin gözlerinde gördüğümde anladım kendimi güle deli gibi aşık olup yapraklarını yiyen bir kurtçuk gibi hissediyorum ben uzağa gidiyorum birtanem sevgimin seni acıtamayacağı bir yere seni acıtmadan inciltmeden sevebilecek bir yere.. Bana delibal diyorsun ya delibal’ın fazlası zehir olsun.. Delibal zehir.. Bana uzun bir aşk yaşattın çok mutluyum giderken sende mutlu ol birde beni affet şimdi değilse bile bir gün affet.. Sayamayacağın kadar öpücük,yıldızlar kadar öpücük birtanem.
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka bir türlü hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.