Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Esra
Esra
@okurseveresra
Üniversite
İstanbul
İstanbul
594 okur puanı
Eylül 2022 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Enerjinizi değiştirmek ve olumsuzluklardan kurtulmak ister misiniz? Güneş Tan ve oğlu Serhat Koçak’ın yazdığı bu kitaba bayılacaksınız. Farkındalık yaratan çok güzel bir kişisel gelişim kitabı. Şahsen bana çok şey kattı. Kendimde yanlış olan, eksik olan ya da kabul edemediğim şeyleri bulmamı sağladı.
“Biz insanlar ifade savaşçılarıyız” diye başlamış yazarlarımız. İfadenin en önemli parçası olan “Ses”ten evrende her şeyin temel maddesi olan “Enerji”ye yani elektriğe kadar her detayın üstünde durulmuş. Her açıklanan bilgide bu ne anlama geliyor diye tarihlerle yapılan araştırmalar paylaşılmış ve sonuçlarına yer verilmiş. Mesela ben Pam Reynolds’ın anevrizması alınırken yaşadığı deneyimi şok içersinde okudum. İnsanları yoldan çıkaran, sevginin yokluğunu yaratan duygulardır deyip sevginin ve sevgisizliğin sonuçlarına örneklerle yer verilmiş.
Birinci kitabında daha detaylı anlattıkları ARTT seanslarının hikayelerinin bazılarını okuyucularıyla paylaştıkları bölüme bayıldım ama itiraf etmeliyim ki Jale’nin hikayesi beni bayağı bir ürküttü doğrusu. Son bölümümüzde Chigang egzersizlerini nasıl yapabileceğimiz bizlerle paylaşılmış. Kendinizi harika hissedeceğiniz egzersizler. Benden söylemesi…
Aile ilişkilerini ve arkadaşlığı, sırları ve yalanları, kötülüğü ve iyiliği ile birbirine harmanlanmış, çok güzel bir kurguyla bütünleşmiş, hayatın içinden bir kitap #YakamozMisali . Kimi zaman çok üzülecek, “Bu kadar da olmaz” diyeceksiniz, kimi zaman da mutlu olup “Ne güzel insanlar var hayatta” diyeceksiniz.
Sevgi dolu ve zengin bir ailede büyüyen Tuana ve Derya ikiz kardeştirler. Üniversitede sevdikleri çocukların durumları iyi olmadığı için babaları karşı çıkar korkusuyla bir mektup bırakıp evden ayrılırlar. Sevdikleriyle evlenip birer kız çocuklarına sahip olurlar. Aradan geçen yirmi yıldan sonra yaptıklarının yanlış olduğunu düşünüp affedilmeye çalışırlar ama bilmedikleri bir sır affedilmelerinin önüne geçecektir. Kızları Işıl ve İpek kuzenden çok kardeş gibi büyümüşler. Aynı yerlerde oturup aynı okullarda okumuşlar. Tek dertleri yaklaşan üniversite sınavı ile yaşadıkları arkadaşlık sorunlarıdır. Annelerinin yaptıklarını öğrenince barışmaları için köprü olma görevini üstlenirler ama bilinmeyen başka sırlar yüzünden çok zor günler geçirmek zorunda kalırlar.
Fadime, iki aylıkken babasını kaybetmiş. Tek varlığı annesi Sultan. Annesinin kanser olduğunu öğrenince çok başarılı olduğu okulunu bırakıp son gününe kadar onunla ilgilenir. Sultan ölmeden önce hem kızını hem de sakladığı çok önemli bir sırrını yanında çalıştığı Cemal beye emanet eder.
Işıl, İpek ve Fadime’yi bir araya getiren sırlar neydi? Bu sırlar hayatlarında nelerin değişmesine sebep oldu?
“Neler yaşanıyor, nasıl hayatlar var, halime şükretmem lazım” deriz ya bazen, işte bu kitapta yazılanlar da onlardan biri. Hasret Kurtuluş’un gerçek hayat hikayesini okuyoruz. Yazarın kalemiyle tanışma kitabım oldu. Çok sade ve akıcı, okurken sanki karşılıklı sohbet ediyormuş gibi hissettiğim bir kitap #YanlışHayatDoğruYaşanmaz .
Efe Taşçı, alzheimer hastası annesine bakan bir psikologdur. Babasını bir süre önce kaybettiği ve annesinin her geçen zamanda kendisini tanımakta zorluk çektiği için onu yalnız bırakamayan, bu durumdan da dertlenen biridir. Ta ki Hasret Kurtuluş’la tanışana kadar. Hapishanedeki psikolog izinli olduğu için onun yerine geçen Efe, kocasını öldürmekten hüküm giymiş Hasret’le tanışıp onun hikayesini dinleyince ona yardım etmeye karar verir.
Hasret daha baba evindeyken dayakla tanıştı. Beyni sevmeyi dövmek olarak benimsedi. Koca evine satıldığında da ne kadar çok döverse o kadar sevildiğini düşündü. Bir gün yaşadığı bir olayda artık bunun böyle olmadığını anlayıp evden ayrıldı. Bu sefer de Fırat’la tanıştı. Cennette sandı kendini çünkü artık dayak yoktu ama zaman içinde daha beteri olan uyuşturucuyla tanıştı. Fırat belki dövmedi ama dövülmeyi özleyeceği günler yaşamasına sebep oldu. Efe Hasret’e hangi konu için yardım etti? Efe ve Hasret’i bekleyen son neydi? Hepsi kitabın sayfalarında.
Okur Takip Önerileri
Acıların da sesleri var. Zehirli sarmaşıklar gibi, bir sese sıkıca tutunup, apansız karşına çıkmayı bekliyorlar. Bir zaman, bir yerlerde o sesleri duyduğunda, saç diplerine kadar aynı acıyı hissediyorsun ve hiç geçmiyor.
Sayfa 133Kitabı okudu
Grange'ın okuduğum ilk romanıydı. Kitabı okurken son derece keyif aldım. Bir yazar, adrenalin seviyesini kitabın sonuna kadar nasıl en yükseklerde tutabilir bu romanda buna şahit oldum. Kitap inanılmaz akıcı, bir solukta okunuyor. Özellikle polisiye türünü sevenlere kesinlikle öneririm.
Cinayet büro amiri Stephane Corso, bir dizi striptizci cinayetini araştırmakla görevlendirildiğinde, ne peşinde olduğu katilin karmaşık ruh halinin ne de girmesi gereken karanlık dünyanın farkındadır. Soruşturma onu geçmişi şaibeli, Gaya hayranı bir ressama götürür; Philippe Sobieski'ye. Ressamla Corso arasındaki düello, porno ve sadomazoşizm dünyasının labirentinde bir kedi fare oyununa dönüşür.
Sonunu tahmin edemeyeceğiniz bir kurgusu var.
Bir erkeğin bir kadını bu kadar iyi yazabilmesi takdire şayan. Küçük yaşta terkedilme duygusunu yaşayan Aslı'nın, büyüdükçe güçlenen kadına dönüşmesini okuyoruz. Çok başarılı bulduğum bu kitabı okumanızı öneririm.
Benim de hatalarım vardır elbet. Elbet ben de kırmışımdır kalp, ben de yerli yersiz cümleler kuramasam da iliklerime kadar hissetmişimdir. Korktuğumdan değil, kaybederim diye susmuşumdur. Güneş doğduğunda her şeyin harika olacağına inanmış, güneş batarken boş yere umutlanmışım diye hayıflanmışım. Siz! Kötü insanlar! Siz! Yalanları yaşam tarzı sananlar! Unutmayın Allah var!
Kitap akıcı bir dille yazılmış. Aynı zamanda merak uyandırıcı ve hayatı sorgulayıcı bir tarzı var. Çoğu yerde okurken ”Yok artık! Bu kadarı da çok fazla” dediğim çok yer oldu. Üzüleceğiniz, sevineceğiniz, aşk için neleri kabul edebileceğinizi ve evlilik hakkındaki düşünceleri sorgulatan bir kitap.
Burke evli ve üç çocuk babası bir adam. Çok severek evlendiği Heather ile problemler yaşıyor. En büyük problemleri de Burke işten atıldığı ve iş bulamadığı için yaşadıkları maddi sıkıntılar. Bu sorunlardan bunalan Burke evden biraz uzaklaşıp iş bulmak için gittiği bir otelde Skye ile tanışır ve zamanla ona aşık olur. Skye çok zengin bir ailenin kızı ve OKB(Obsesif Kompulsif Bozukluk) ile mücadele eden biridir. Evliyken başka bir eyalette Skye ile evlenir Burke. Yani Burke’nin iki karısı birden olmuştur. Skye durumu başlarda bilmezken sonradan enteresan bir şekilde öğrenir. Kitap Burke, Heather ve Skye’ın yaşadıklarını kendi ağızlarından anlatıyor. Olayların çok farklı olduğunu öğreniyoruz. Çok şaşırtıcı bir kurgusu ve şok edici bir sonu var kitabın.
Adalet ve adaletsizliğin farklı bakış açılarıyla ele alındığı, inandığınız doğrulardan şüphe edeceğiniz çok güzel bir kitap. Yazarımız öyle güzel bir kurgu yaratmış ki sizi suç, ceza ve suçluluk üzerine durup düşünmeye itiyor.
İki kardeş Güven ve Selim, çocukluklarından bu yana hep zıt kutuplarda olmuşlar. Habil ve Kabil gibi. Güven hep babası tarafından cezalandırılan tarafken Selim hep sevilen ve el üstünde tutulan bir çocukluk geçirmiştir. Güven, suçlulara nefes aldırmadan en büyük cezaları almasını sağlayan başarılı ve tecrübeli bir avukat. Kırklı yaşlarına gelmesine rağmen insanlarla mesafeli ilişkileri olan sevgilisi Bilge tarafından terk edilmenin eşiğinde rutin bir hayat yaşarken, aldığı tehdit notları ile hayatı bir çıkmaza doğru gitmeye başlar. Selim ise marjinal fikirleriyle tanınmış ünlü bir yazar. Güzel ve anlayışlı bir eşi ve bir de çocuğu var. Çevresinin ilgi odağı şeklinde, dostlarıyla ve ailesiyle mutluluğun tadını çıkarttığı güzel bir hayatı var. Selim yeni çıkarttığı romanla, Güven’in tüm hayatını temelinden sarsmıştır. Bu roman çevrelerindeki herkesin hayatını değiştirdiği gibi bizlerin de değer yargılarımızı sorgulamamıza neden oluyor.
Tek kelime ile şahane bir kitap. Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen inanılmaz bir kaleme sahip. Bir kadının bir erkeği bu kadar güzel kaleme alabilmesi takdire şayan. Yazarımıza bu güzel eseri için sonsuz teşekkürlerimi sunar yeni kitaplarını okumak için sabırsızlıkla beklediğimi belirtirim.
Kitabımızın başında hikayeyi Orhan’ın penceresinden okuyoruz. Kuralcı, despot, zengin bir babanın elinde kukla oluşunu, birgün buna dayanamayıp okulda tanıştığı Erdal’ın evine giderek babasına rest çekişini, bu zaman çerçevesinde Erdal’la dost oluşlarını ve Şebnem’in aralarına katılma hikayesine tanık oluyoruz. Bu üç silahşörü ayıran olaylar ve yaşadıklarını Orhan’ın ağzından kaleme alıyor yazarımız. Daha sonra sıra Şebnem’e geçiyor. Bu sefer Şebnem aile hayatını, sevgisizliğini, bir babaya sırtını dayayamamanın sonuçlarını ve neler yaşadığını bize anlatıyor. Kime kızdım, kimi haklı buldum tartışılır. Herkesin kendine göre haklı sebepleri vardı bence. Bu üç silahşörler neler yaşadı? Yaşadıklarının sonu nereye vardı? Hepsi kitabın sayfalarında.
Albert Camus’nun en çok ses getiren yapıtıdır. Ana karakter olan Meursault’un hayatının belli bir dönemini, topluma, kendine, her şeye yabancılaşmasını okuyoruz. Aile bilinci zayıf, toplum değerlerine uzak, sevgiyi bilmeyen, bir amacı olmayan ve öylesine yaşayan bir adam. Çoğumuzun kızacağı türden biri ama bu tavırları da durup düşünmeye itiyor insanı.
İki bölümden oluşuyor kitap. İlk bölümde annesinin ölümü üzerine cenazeye bile gitmeye zorlanması, gözyaşı dökmemesi, annesi gömülürken bile gösterdiği kayıtsızlık insanı çıldırtan türden. Çevresinin de bu tepkisizliği yadırgar davranışlarını okuyoruz. Cenazenin ertesi günü hiçbir şey olmamış gibi sevgilisi Marie ile denizde, sinemada dolaşması yok artık dedirtiyor. Bu arada sevgilisine karşı da duyarsız. Daha doğrusu kendisine bile yabancı bir adam.
İkinci bölümde Mersault’un ölüme giden yoldaki düşüncelerine tanık oluyoruz. Birinci bölümün sonunda birini öldürdüğü için hapse atılıp yargılanan Mersault’un burada da olaylara müdahale etmeyen, kendini savunmayan tavrını okuyoruz. Hatta mahkemede bile suçundan çok kayıtsızlığı yargılanıyor.
Kitabın başlarında karakterleri tanımakta biraz zorlandım doğrusu ama sonrasında gayet akıcı ve sürükleyici bir kitap. Okurken tercihlerimizin, hayatlarımızı nasıl şekillendirebileceğini sorguluyorsunuz. Yazar, kadınların yalnızlıklarını, umutlarını, aşklarına sahip çıkışlarını ve hayata karşı direnişlerini anlatıyor.
Evli bir kadının, evlenmeden önceki aşkına, geride kocasını ve iki çocuğunu bırakarak hatta kendisinin öldüğünün düşünülmesine izin vererek kaçması anlatılıyor. Bu kaçıştaki yaşadıkları, geride bıraktığı ailesinin çektikleri ve kızının zaman içinde annesinin ölmediğini, aşkına kaçtığında öğrenmesiyle nasıl güçlü ve aileyi toparlayıcı bir karaktere dönüştüğünü okuyoruz.
“Biraz da olsa kendinize vakit ayırın. İşe, eve bisikletle gittiğiniz zaman farklı insanlar ve ortamlar görmüş oluyorsunuz” demiş yazarımız. Bence çok doğru söylemiş. Bu düşünceyle kırmızı bisikletine atlayıp kuytuda kalmış sarsıcı, düşündürücü ve motive edici kadın hikayelerini toplamış ve bizlerle paylaşmış.
Kitabımız iki bölümden oluşuyor. Aralarındaki fark; birinci bölümde kimlikleri açıklanmış, ikinci bölümde kimlikleri gizli kalmış kahramanlarımızın. Bana göre hepsi birer kahraman. Yaşadıkları çok ağır olan kadınlarımız bile hayatlarına umutla tutunmuş, hiç yılmamış hep mücadele etmişler. Güçlü, umut dolu, dirençli kadınların hikayelerini anlatan, yapamam diyenlere güç ve motivasyon kaynağı olacak hikayeler içeren harika bir kitap. Bu kitaptaki en büyük ders bence UMUT. Umut etmekten vazgeçmeyin.
Daha ilk sayfadan merakımızı uyandıran, okuduklarımızdan çok daha fazlasını araştırmamız için bizi itekleyen, bir yandan binlerce yıllık geçmişe ve evrensel bir mirasa yolculuk yaptırırken, bir yandan da bizi bir türlü çözemediğimiz kendi iç münakaşalarımız ile yüzleştiren etkisi kalıcı bir kitap okudum.
Sadece bir aşk hikayesi okumuyorsunuz, bundan ziyade Cumhuriyet tarihi, din, kadının toplumdaki yeri ve daha nice yerinde tespitler var kitapta. Bittiğine üzüldüğüm bir eser.
Yazarın Dil-Küşâ kitabını okuyarak kalemine hayran kalmıştım. Frau’da da aynı şeyleri hissettim. Öncelikle sizi alıp içinde bulunduğu döneme çok başarılı bir şekilde götürebiliyor. Götürdüğü dönemin ayrıntılarını da, tarihini de çok güzel anlatıyor. Detaylı bilgiler için ayrıca teşekkürlerimi sunarım.
Orta Çağ Fransa’sında Strasbourg kasabasında yaşanılanlar anlatılıyor. Yokluğun baş gösterdiği kasabada Toreffeo ailesi geçimini çiftçilikle sağlıyor. Kasabanın çalışmayı en çok seven ailelerinden. Frau evin bir odasında kasabalının sinir sistemlerini telkin yoluyla düzeltmeye çalışırken yani bir nevi psikologluk yaparken Herr ise doktora gitmek için yeteri kadar parası olmayan halkın hastalıklarını bitkilerden karışımlar yaparak iyileştiren, kendince bir şifacıdır. Birbirlerine çok büyük aşkla bağlılar. Frau’ya aşık olan Aleon seçilmemiş olmanın verdiği kıskançlıkla yaptığı planlar sonrasında bir dans çılgınlığının başlamasına sebep oluyor.
Bu kitapta öğrenilecek çok detay var. Hem zevk alıp hem de tarihte gezinti yapmak isterseniz durağınız FRAU olsun.
Yazarımızın okuduğum ilk kitabıydı. Gerçekten tebrik etmeliyim. O yılların insan ilişkilerini çok güzel hissettirmiş.
1900 yılının İstanbul'u öyle güzel anlatılmış ki gözünüzde hemen canlandırabiliyorsunuz.
Hikayemiz herkesin birbirini tanıdığı küçük bir mahalle olan Dil-Küşa’da geçiyor kitabımız. Aspar ve Talay adında birbirlerine kardeş kadar yakın olan iki arkadaşın yaşadıkları anlatılıyor. Talay , küçük yaşta ailesini yangında kaybediyor. Aspar ve ailesi, Talay'ı aileden görüp yanlarına alıyorlar.
Günlerden bir gün Aspar'ların evlerinin karşısına güzel bir hanımefendi olan Alesia taşınır. Aspar'ın Alesia'ya aşık olması, bu arada Aspar'ın babasıyla Alesia'nın babasının bir gün evden çıkıp geri dönmemeleriyle olaylar seyrini değiştiriyor.
Bundan sonraki sayfalar hızlı bir şekilde bitti benim için. Resmen kitabın sonunu ağzım açık okudum. Yazarımızı tebrik ediyorum. Asla sonunu böyle beklemiyordum. Beni çok şaşırtı. Eminim sizleri de şaşırtacak.
