Yürüyorum ama ayağım yere basmıyor, saydamlaşmı­şım gibi. Gelecek hakkındaki tasarılar da suya düşü­yor. Geçmiş de yitiyor. Bencillik de değil kendinizi kaptırdığınız duygu. Çünkü artık kendinizi de düşün­mediğinizi biliyorsunuz. Başkalarını mı düşünüyorsu­nuz, onların kaygısını mı besliyorsunuz içinizde? O da değil. Yalnızca mekândan, dünyadan, çevrenizden bir uzaklaşma hali. Yeniden kendinize gelmeniz için bir şeyle sarsılmanız gerek. Çok güçlü bir şey olmasa da olur o şey...
yoo vardır :D
Kadınlarda niçin sakal ve bıyık yoktur? Kadınlarda yüz kılları denilen sakal ve bıyık bulunmaz. Dişilik bezleri ve hormonları, başın üstündeki kılların yani saçların kuvvetlenmelerini sağlarlarken, vücudun diğer büyük bir kesimindeki kılların oluşmalarım ve gelişmelerini önlerler. Erkeklik hormonları ise yüz ve vücut kıllarının büyümelerini
Sayfa 100 - AykırıKitabı okudu
Reklam
Okumanızı tavsiye ederim
Atmosfer basıncından yoksun kalsa, bedenimiz kim bilir nasıl patlardı - demek ki, insanların çabalarının elinden zor zamanların, yokluğun, iğretinin ve mağrurluğun yarattığı baskı alınsa, patlayacak derecede olmasa dahi, dizginsiz deliliğe ve çılgınlığa sürükleyecek derecede, taşkınlıkları artardı. Anlaşılıyor ki, her insanın, her zaman bir miktar sıkıntı, acı veya derde ihtiyacı vardır. Tıpkı geminin düzgün ilerleyebilmek için bir miktar ağırlığa ihtiyaç duyduğu gibi. İş, zorluk, dert ve yokluk insanların hemen hemen tümünün yaşamı boyunca kaderidir. Buna karşın, tüm isteklerimiz, arzu eder etmez gerçekleşseydi, insan hayatını nelerle dolduracak, nelerle meşgul olabilecekti. İnsanlığı her şeyin kendiliğinden yetişip büyüdüğü, güvercinlerin kızartılmış olarak etrafta uçuştuğu ve herkesin sevdiği kişiye hemen kavuştuğu bir yerde tasavvur edin: Böyle bir yerde insanların bir bölümü can sıkıntısından ya ölür ya da intihar eder, geri kalanlar da birbirleriyle savaşır, birbirlerinin gırtlaklarına sarılır ve cinayet işlerlerdi. Bu ise, normal hayatta var olandan daha çok acı doğururdu. Demek ki, insanoğluna en çok yakışan yer ve varlık biçimi, yine yaşadığı yer ve sahip olduğu varlık biçimidir.
Bir gün yaşlı bir çifte sormuşlar: “Tam altmış beş yıl... Bunca yıl nasıl ayrılmadan nasıl evli kaldınız?” Yaşlı çift cevap vermiş: “Bizim zamanımızda bir şeyler tamir edilirdi, çöpe atılmazdı.” Peki, günümüzde böyle mi? Asla. Herkes birbirinin açığını arama, kusurunu bulma peşinde. Bu yüzden de birbirini sevmeyi unutan insanlar biliyorum. Herkesin ilişkisine ve hayatına aldığı kişiye baktığı açı resmen şu, “Amaan, olsa da olur, olmasa da.” Tam olarak bu. Ne varsa eskilerde var diye boşuna dememişler. Sahi, ne varsa eskilerde var.
“Biz kadınlar bazen en başından olmayanı oldurmaya çalışıyoruz. Böyle kodlanıyoruz. El attığımız her şeyi düzelteceğimize o kadar inanıyoruz ki ‘onu da’ düzelteceğimize emin oluyoruz. Ama eşek kadar adamlar değişmiyor, olmayandan da olmuyor. Ve evet ne yazık ki bizim bunu anlamamız için iyice sarsılmamız gerekiyor. Farkındayım çok zor; üzücü, gurur kırıcı, yorucu sıfırlanmak… Ama emin olun şahane yanları da var…”
"Hayat çok güzel diye yaşanmıyor ki, İnsan mutlu olsa n'olur Olmasa n'olur, unutur. Hangi acıyı yenmedik yaşamak uğruna Yaşamak demek, Yenmek demek değil mi? İzi kalırsa da acıtan sözün Sevmediğin yazgının Hiçbir satırını atlamadan okuduğun En çok satan kitaptır hayat. Değmese de merakına..." «Yaşamak Uğruna »
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.