Kendi uzaklaşırken ona bakılan maviligin rengi açılır iz incelir, "Bir şey yok," der gibi uzaklaşır. "Bir şey yok," en kırık sözlerinden dünyanın tepesinde asılı duran. Bir şey yok, anladım, senden bana bir şey yok. Yok demekle arkasına bakılmıyorsa, bari yok olalım, işte bizim hayat da şurda duruyor, küçültüp katlayıp kaldıralım. Kalın durursa olmaz, o kadar yer yok. Ölülere yer yok kemikler kayıpta, eski acılara yer yok unutulmada, yer tutmasın diye bir ömür iki dizeye inmiş, sıkışmış, arada anılmada, onu da yine unutulmak üzere bir şair anmada.
Garip bir ülke. Kendi psikopatlıklarında güzel bir ülke. Güzellik ve vahşetle dolu zengin bir ülke. Sonuç olarak, bu ulus, kendi zıtlıklarının çelişkisi ve üzerinde yaşayanların başına her an yıkılabilecek olan bir manzaranın fay hattı üzerine kurulmuştu. Üst sınıfa hitap etmesine karşın, benim okulum da topluma şekil vermekten acizdi. Zaman geçtikçe, oranın çok daha derin bir kötülüğü barındırdığını, kozmetik bir cumhuriyetin doğal rezervi olduğunu anladım. Havailiği kötülüğünden daha az acı veriyordu. Kimse yaşlanmak ya da fakir görünmek istemiyordu. Maskelenmek ve makyaj yapmak istiyordu. Ülkenin mottosu buydu: Gösteriş yapmak. Kişinin parasının olup olmamasının bir önemi yoktu, ülke paramparça olmuş, kimin umurundaydı; olay süslenmek, güzelleşmek, tacın peşinden koşmak, bir şeyin kraliçesi olmaktı... Bir karnavalın, kasabanın veya ülkenin en üstünü, en güzeli, en çekicisi, en umursamazı olmaktı. Şehre hakim olan sefalette o eksikliğin izlerini hâlâ fark edebiliyorum. Bizim monarşimiz hep böyle oldu.
Sayfa 37 - Kafka KitapKitabı okudu
12 öğeden 11 ile 12 arasındakiler gösteriliyor.