Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Suda boğulmuş martı ölümsüzdür Ve yaşlandım, buzlu camın havailiği gibi. Savaşan yalnızlığın gökyüzü kış, Sabah yumuşak karla yükseldikçe, Artık ölüm tümden yeşermezmişçesine Belleğin eşiği yunmuş yıkanmış. Deniz sen her zaman kusursuz düşündürdün, Çok eskidenmiş gibi ölüyorum, Tanımadığım otlarla içiçe, Çünkü bolluğu ölüler getirir bize, Ama bir şey daha var, biliyorum, (Güneşte)
Sayfa 416Kitabı okudu
..günlerin birbiri ardısıra gelişi, ömür dakikalarının tükenişi, ölümler, sararan yapraklar, aklaşan saçlar, feri sönen gözler, kuruyan ağaçlar.. hepsi, her şey dünyanın faniliği gerçeğini haykırarak haber vermektedir..
Reklam
Garip bir ülke. Kendi psikopatlıklarında güzel bir ülke. Güzellik ve vahşetle dolu zengin bir ülke. Sonuç olarak, bu ulus, kendi zıtlıklarının çelişkisi ve üzerinde yaşayanların başına her an yıkılabilecek olan bir manzaranın fay hattı üzerine kurulmuştu. Üst sınıfa hitap etmesine karşın, benim okulum da topluma şekil vermekten acizdi. Zaman geçtikçe, oranın çok daha derin bir kötülüğü barındırdığını, kozmetik bir cumhuriyetin doğal rezervi olduğunu anladım. Havailiği kötülüğünden daha az acı veriyordu. Kimse yaşlanmak ya da fakir görünmek istemiyordu. Maskelenmek ve makyaj yapmak istiyordu. Ülkenin mottosu buydu: Gösteriş yapmak. Kişinin parasının olup olmamasının bir önemi yoktu, ülke paramparça olmuş, kimin umurundaydı; olay süslenmek, güzelleşmek, tacın peşinden koşmak, bir şeyin kraliçesi olmaktı... Bir karnavalın, kasabanın veya ülkenin en üstünü, en güzeli, en çekicisi, en umursamazı olmaktı. Şehre hakim olan sefalette o eksikliğin izlerini hâlâ fark edebiliyorum. Bizim monarşimiz hep böyle oldu.
Sayfa 37 - Kafka KitapKitabı okudu
Görürüm, çıkmışlar kararmışlar çatılardan, Kemik bir kol nasıl fırlarsa mezardan. Her ân, bir haberi kollar gibi yukardan, Dipsiz maviliğin esrarını kurcalar, Bacalar... Kimi ince, kimi uzun, kimi de kısa; Dalmışlar başbaşa afyon çekerek yasa. Onlar, insanların gözünde bir kartalsa, İnsanlar, onların gözünde karıncalar, Bacalar... Kimbilir, belki de evlerin cinleridir; Kolları bir dâvet gibi göğe yükselir, Ölüler, ölüler, arka arkaya gelir, Ruhların mehtaba daldığı taraçalar, Bacalar... Azap kuleleri, cüceleşmiş devlerin; Kör mazgallarında raksı var alevlerin. Öyle evciller ki, tepesinde evlerin, Kopuyor içinde görünmez facialar, Bacalar...
Sayfa 162Kitabı okudu
TÂBİR, TEVİL ve MUHATAP ANLAYIŞ...
- "Hem "Mutlak Fikir Sistemi", hem de ona nisbetle "tâbir" ve "tevil"i gösteren, onda faniliği temsil eden "vasıta sistem" idrakinin kökünü, bir hadîs meâlinden gösterelim: "Nâs uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar!" Bir İslâm büyüğü: "Demek ki, dünya hayatında görülen şeyler, uyuyan kimsenin rüyâsında gördüğü şeyler gibidir, yalnız hayâldir. Böyle olunca onun tevil ve tâbiri lâzımdır." Tevil ve tâbiri gerçekleştirecek ruhî ve fikrî bünye zarureti, "İslâma Muhatap Anlayış" davasını izâh etmiyor mu?.."
Sayfa 22 - 1.Levha, -İslâma muhatap Anlayış-, (Kâinat ve İnsan), İBDA Yayınları-Kitabı okudu
Yirmi yaşındaki bir genç adamın gözünde her ihtiyar düşmandır, her fikir tartışılırdır, her önemli insan yargılanmalıdır ve geçmiş zaman, yıldırımlarla bölünmüş uzun bir geceye, karamsar ve sabırsız bir bekleyişe, şimdi, nihayet, bizimle doğan o sabahın sonsuz alaca karanlığına benzer. Yirmi yaşındaki genç bir adama, sökmekte geciken şafağın beyaz ve hassas yansımaları varmış gibi gözükür gün batımlarında; ölülere eşlik eden meşaleler yeni şenliklere yakılan mutluluk ateşleridir ve dini bütün çanların yakınışları yeni doğumların habercisi ve yeni ruhsal vaftizlerin eşlikçisidir. Bu, hayatın kahramanca yaşandığı, her boğayı boynuzlarından yakalamak gibi erkeğimsi kötü bir huya sahip olunan, titreyen elde kiraz ağacından bir sopa ve kafada bir şapkayla çevik adımlarla yürünen tek çağdır. Her kurdele bize bayrak, her uzak homurdanma bir başkaldırının dev kükremesi, her maytap bir savaş habercisi ve her sağanak yağış evrensel selin başlangıcı gibi görünür bize. Rüzgârın uğultusunu pürdikkat dinler ve dünyanın parçalanışı olduğuna inanırız. Bir binek atının tepinişi Mesih Karşıtı’nın kara Bukefalos’uymuşçasına pencereye koşturur bizi. Batan güneşin kızıl şeritleri, belki de devlerin devindiği bir hayatın, ve Hristiyanımsı maviliğe değil, yangın ve cehennem rengine boyanmış bir göğün bulunduğu son dağların ardında bir ateş küresi varmış hissi yaratır üzerimizde.
Reklam
Kendi uzaklaşırken ona bakılan maviligin rengi açılır iz incelir, "Bir şey yok," der gibi uzaklaşır. "Bir şey yok," en kırık sözlerinden dünyanın tepesinde asılı duran. Bir şey yok, anladım, senden bana bir şey yok. Yok demekle arkasına bakılmıyorsa, bari yok olalım, işte bizim hayat da şurda duruyor, küçültüp katlayıp kaldıralım. Kalın durursa olmaz, o kadar yer yok. Ölülere yer yok kemikler kayıpta, eski acılara yer yok unutulmada, yer tutmasın diye bir ömür iki dizeye inmiş, sıkışmış, arada anılmada, onu da yine unutulmak üzere bir şair anmada.
Bacalar
Görürüm, çıkmışlar, kararmış çatılardan, Kemik bir kol nasıl fırlarsa bir mezardan. Her ân, bir haberi kollar gibi yukardan, Dipsiz maviliğin esrarını kurcalar, Bacalar... Kimi ince, kimi uzun, kimi de kısa; Dalmışlar başbaşa afyon çekerek yasa. Onlar, insanların gözünde bir kartalsa, İnsanlar, onların gözünde karıncalar, Bacalar... Kimbilir, belki de evlerin cinleridir; Kolları bir dâvet gibi göğe yükselir, Ölüler, ölüler, arka arkaya gelir, Ruhların mehtâba daldığı taraçalar, Bacalar... Azap kuleleri, cüceleşmiş devlerin; Kör mazgallarında raksı var alevlerin. Öyle evcikler ki, tepesinde evlerin, Kopuyor içinde görünmez facialar, Bacalar... (1930)
Sayfa 162 - BÜYÜK DOĞU YAYINLARI / ŞEHİRKitabı okudu
Görürüm, çıkmışlar, kararmışlar çatılardan, Kemik bir kol nasıl fırlarsa mezardan. Her an, bir haberi kollar gibi yukardan, Dipsiz maviliğin esrarını kurcalar, Bacalar.... Kimi ince, kimi uzun, kimi de kısa; Dalmışlar başbaşa afyon çekerek yasa. Onlar, insanların gözünde bir kartalsa, İnsanlar, onların gözünde karıncalar, Bacalar.... Kim bilir, belki de evlerin cinleridir; Kolları bir davet gibi göğe yükselir, Ölüler, ölüler, arka arkaya gelir, Ruhların mehtaba daldığı taraçalar, Bacalar.... Azap kuleleri, cüceleşmiş devlerin; Kör mazgallarında raksı var alevlerin. Öyle evciller ki, tepesinde evlerin, Kopuyor içinde görünmez facialar, Bacalar....
Moğollar ve top barutu Cengiz Han ile' Moğollarının Çin gibi kapalı bir imparatorluğu açtıkları zamandan çok önce, Çinliler tarafından yapılan o zamana ait keşifler hakkındaki kesin bilgilerimiz çok azdır. Daha sonradan, yani 1211 senesinde Çin’de top barutundan bahsedildiğini sık sık işitiyoruz. Bu barutu Çinliler Ho- Pao dedikleri
Reklam
Matem içinde iki sene geçti. Tulu, hükümet naibi olarak Karakurum’da ikamet ediyordu. Fakat süresi sona erdiğinden, Cengiz Han’ın arzusuna uygun olarak yeni bir hakan, bir imparator seçmek için, prensler ve kumandanlar Gobi’ye döndüler. Cengiz Han’ın isteğine uyup, miraslarına sahip çıkarak reislerinin kralları haline geldiler. Şimdi Han’ın en
20 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.