Tanıdığım ve tanımadığım bütün insanlardan sıkılıyorum. Abimden bile. Hiçbir arkadaşımı aramıyorum. Artık onlar da beni aramaz oldular. Aramasınlar. Böylesi daha iyi.
Sahi siz duydunuz mu sustuklarımızı?
Hayat devam ediyor… mu gerçekten?
Birinci yıl… Bir yıl 365 gün müydü? Peki neden ben 365 yıl geçmiş gibi ama aynı zamanda da bir saniye bile geçmemiş gibi hissediyorum?
Bir daha gökyüzünü, güneşi, denizi, sevdiklerinizi göremeyeceğinizi, artık her şeyin bittiğini düşünüp yaşamdan koptuğunuzu hissettiniz mi?
AÇLIK
Merhaba sevgili dostlarım, bu incelememi tokken okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
Tok açın halinden anlamaz derler ya hani, aslında tok kendi tok halinin kıymetini bilmediğinden anlamaz açı, bazen o kadar güzel doymaz ki aç olmadığı halde yer de yer tok insan. Kendisi toktur ama ne fayda açtır gözleri, doymak bilmez obur iştahı.
Üstadın okuduğum sekiz kitabı arasında üslûbu ve ihtivasıyla diğerlerinden sıyrılıp kendine çeken bir eser. Okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen incelemede en sonuncu oldu :( Kitap bittikten sonra arkadaşımı aradım geri almak şartıyla vereyim şu kitabı oku diye. Bitirdikten hemen sonrada kendimle kitabın meselesini ve daha önce yunus Emre hakkında
Nigâr Hacızade
Belaruslu gazeteci-yazar Svetlana Aleksiyeviç, savaşı, şahidin anlatma yükümlülüğünü, edebiyatını, ömrü boyunca yanı başında olan sesleri anlatıyor.
Kaybedilmiş Bir Savaş Üzerine: Svetlana Aleksiyeviç’in Nobel Edebiyat Ödülü
Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi Belaruslu yazar Svetlana Aleksiyeviç, 7 Aralık’ta ödül
Yeni home-office yaşamımda yine hiçbir şey değişmemiş gibi yataktan fırladığım bir sabah, aklıma bu soru geldi: “Kendim için yaşasaydım nasıl bir hayatım olurdu?” Ben de bunun hayalini kurmaya karar verdim. Bu henüz bir hayal çünkü hala bana para ödeyen şirketin patronu için çalışıyorum. Bu ise gerçek.
Bu sabah uyandığımda kendim için yaşadığım
Buraya kanatlarıyla gelmiş olanları aramak için yola düşenlerdenim ben de. Bir ihtiyaç, bir istek, bir zaruriyet sebebiyle çıktım bu yola. Istıraplar içinde kaybolmuş bir yanım vardı belki de. Bir deva içindi bu yolculuk. Bir kurtuluş, bir selamet için. Aradığım şey bile belli değilken, kapı eşiğini aşıp yola düşmüştüm işte. Yalan yapıldak bir
Tanıdığım ve tanımadığım bütün insanlardan sıkılıyorum. Hiçbir arkadaşımı aramıyorum. Artık onlar da beni aramaz oldular. Aramasınlar.Böylesi daha iyi.
Aziz Nesin'in Bay Düdük kitabında geçen bir öykü vardır efenim. "Sen haline şükret" diye.. Kar kış vakti kiracı tarafından evden atılan Şükrü Bey ucuza ve düzgün ev bulamayınca derdinden yakınmaya başlar. O sırada arkadaşı Zekai Bey'e denk gelir ve hazır arkadaşımı bulmuşken biraz derdimden yakınıp konuşayım der.. Bi başlar- o sırada apartman yaptıran- Zekai de ayrı "sen haline şükret senin ki de dert mi.. " diye diye kendinkinden yakınır. Gidişat birbirlerine teselli vermek yerine dert yarıştıran iki arkadaşa dönüşür. Ve öylece devam eder.Velhasıl çevrenizde kendinden konuşan, size diyalog hakkı vermeyen insanlardan ister istemez uzaklaşırsınız. Bencillikleri ve egolarını tatmin etme arzularına yenik düşmüşlerdir onlar..Trajik ama çokça denk geldiğimiz tiplerden.:)))