Nitekim Bitlis Harp Divanı, sanıkları muhakeme ederken Şeyh Sait'in de şahit olarak ifadesinin alınmasına lüzum gördü ve kendisini çağırdı. Sait de Kürt Komitesi'ne dahildi. Bu komite hücreler tarzında örgütlenmişti. Her hücre beş kişilikti ve hücreden bir kişi öteki hücreden bir kişiyi tanıyor, onunla temas ediyordu. Şimdi, Komitenin elebaşları tevkif edilmişlerdi. Demek ki, sır sızmıştı. Sait' in de bilinmediği ne malumdu?
Kurnaz Şeyh hasta ve yaşlı olduğunu, Bitlis'e kadar gidemeyeceğini bildirdi. İfadesinin istinabe suretiyle alınmasını rica etti. Harp Divanı bunu kabul etti. Zira Sait hakkında, korkusuna rağmen, elde bir delil yoktu.
Şeyh, ifadesini Hınıs'ta verdi. Tabii, her şeyi inkar ediyordu.
Ama Sait bir defa kuşkulanmıştı. Oğullarından Ali Rıza 'yı derhal, Halep üzerinden İstanbul'a gönderdi, temasta bulunduğu ora Kürt büyüklerine durumu bildirdi. Bitlis 'te adamları vardı. Onları da, Harp Divanı' nın kendisi hakkında bir tevkif kararı verip vermediğini öğrenmek üzere seferber etti.
O zamandan beri diken üstünde oturur gibiydi. Piran’da, kapısında, bir teğmenin komutasındaki jandarma müfrezesini görünce bunların, istedikleri on Kürdü yakaladıktan sonra kendisini de tevkif edecekleri şüphesine düştü.
Can havliyle, aslında daha bir süre sonra patlatması gereken isyan barutunu, Şeyh Sait o gün orada ateşledi.