Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Elbet âşık olmuşuzdur. On sekisimizde; o on sekiz bin âlemi, ol demekle olduranadır aşkımız. Sen olmasaydın, bu âlem de olmazdı dediği Habibine de, âşığız biz. Soyumuza, boyumuza, yurdumuza, yurt edineceğimiz beldelere âşığız ana..."
"Şeyh Edebalı; ağır ağır, ayağa kalkıp ortaya geldi. Tok bir sesle, konuşmaya başladı: "Osmancık'tın, Yağız Osman oldun. Tahsillendin, Fahrüddin oldun. El verildi, Bey oldun. Nişan takıldı Gazi oldun. Ey oğul!... İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar; akşam ezanında ölürler. Avun Oğul, avun... Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın. Amma bunları nerede; nasıl kullanacağını bilemezsen; öfken nefsinle bir olup, aklını yener. Sabah rüzgârlarında savrulup gidersin..."
Reklam
"Birden Mevlâna Celâleddîn Rûmî Hazretleri'ni zikir sonu söylediği, soyumuzdan hadisi şerife mazhar fatihler geleceği sözlerini hatırladım. O an, dayanamayan Turgut Ahi, fırlayıp ellerime sarıldı: "Ey Osman Gazi Bey'im! Görüyorum ki, padişahlıkla müjdelenmedesin. Şükrane olarak bana ne verirsin?" dedi. Ben iki büyüğümüzün söylediklerinin etkisindeydim. Doğaçlama: "Şu Bilecik altındaki köylerden biri senin olsun." diye çıkıverdi ağzımdan. "Unutulmasın!" diye mırıldandı. "Bu bey sözüdür, Ahi, al şu kamam nişane hatırlatması olsun" diye belimden çıkardığım palayı O'na uzattım. Sevindi."
"Ertuğrul Gazi Bey, bir asra yakın ömründe çok mücadeleler vermiş; ilden ile gazalara katılmıştı. Sonunda Söğüt'ü yurt edinmişti. Söğüt'e yerleştikten sonra, ne kardeşlerinden, ne de diğer oba halkından haber alamamış; çok üzülmüştü. Kelimeyi şehadetle son nefesini verdiğinde, cennet muştusu almışçasına nurlanan yüzüne, tatlı bir tebessüm oturmuştu."
"Kayı boyumuz, öne çıkmaya; birçok boy da Kayı'ya iltihak etmeye başlamıştı. Kayı boyunu Oğuz Han'a bağlayan silsilenameyi okutturdum. Oğuz Kağan'ın neslinde hanlık vardı. Türk milleti asildi ve devletliydi."
"O müthiş yıl; ben, yirmi beşimde, oğlum Orhan, yedisindeydi. Ve uzun yıllar; bütün fetihler, bizleri beklemekteydi. Ve o müthiş yıl, geride kaldı... Akınlar, akınları izledi ondan sonra. Obamız, beylik; beyliğimiz, devlet; devletimiz, dirlik ve düzenlik buldu... Mütevazıydık. Ancak vakurduk. Davamız, kuru bir cihangirlik davası olamazdı. Ölçümüz, Cenabı Hakk'ın koyduğu nizamı âlem davasıydı. Temelimizin özünde ise, insan vardı. Şeyhimizin ifadesiyle: "insanı yaşatacaktık ki, devlet yaşasın." Biz yaradılış gayemizi, hayat tarzımızı ve ideallerimizi asla unutmazsak; yaradan da, bizi unutmaz. Yaradan, yar ve yardımcımız olur. Bir de ahilerimizle refahı yakalamalıydık. O da oldu, şükür."
Reklam
"Topraklar, şehid kanlarıyla vatanlaşıyor; bedelsiz, istikbale yürünemiyordu. Ruhları, şad olsun; mekanları cennet!.."
Yenişehir, başşehrimiz olmuş; köyler tımar olarak, sipahilere dağıtılmıştı. Tımar ve pazar vergileri, ahi ahlakıyla, müreffeh bir duruma gelen ziraatçı, zanaatkâr ve esnaflarca gönüllü veriliyor; devlet her geçen gün, daha bir güç kazanıyordu.
150 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Tarih baba derki : Osman Gazi ve nesli gibi diğergâm, gönül eri ve kendisini cenab-ı hakka adayan abide insanlara sahipsen, Tebaasıyla mahkemeye çıkarak bütün dünyaya örnek bir adalet anlayışı tevzi eden bir Fatih'in varsa, Hazret-i Mevlanalar, Yunuslar ve Hüdâiler gibi yüreklerini dergâh yapan gönül erlerin ve onlardan feyz alarak izlerini takip eden güzel insanların varsa, Bir karıncanın hukukunu düşünen Kanuni Sultan Süleyman'ın varsa, Sinesî Kur'an'la dolmuş analar, arslan yürekli yiğitler doğuruyorsa, Dünya, senin gözünde küçülmüş, âhiret saadeti ve Allah rızası bir ideal haline gelmişse; SEN BÜYÜK MİLLETSİN!..
Tarihe Yolculuk
Tarihe YolculukOsman Nuri Topbaş · Erkam Yayınları · 2006122 okunma
Uzun yıllar hanedan reisi ve en kıdemli şehzade olan Osman Ertuğrul Efendi cumhuriyete taraftardı ve cumhuriyeti kabul ediyordu. “Bu olay bizim aile için iyi olmadı ama memleket için iyi oldu” demişti.
Reklam
Osmanlı'da ilk siyaseten katl; Osman Gâzi & amcası Dündar Bey
Dinine ve yöneldiği yüce gâyeye aşkla bağlıydı. Şahsî hayatında mütevâzi ve kanaatkâr olan bu büyük insan, “îlâ-yı kelimetullâh” dâvâsında hududsuz bir ihti­ras sâhibiydi. Hak yolunda hizmetine mâni teşkil ettiği takdirde fedâ edemeyeceği hiçbir şey veya şahıs yoktu. Bu sebepledir ki, sonsuz bir hilm ve merhamet sâhibi olmasına rağmen, kendi öz amcasını bile -mukaddes gâyesine engel teşkil ettiği anda- bizzat yok etmekten çekinmemişti. ..... 1302 Yılı’nda Köprühisar üzerine bir sefer tertipledi. Bu sefere karşı muhalif bir tavır alan amcası ihtiyar Dündar Bey’i ânî bir hareketle oklayıp öldürmüş olması O’nun fetih ve gâza yolunda hiçbir engel tanımayan gözü karalığının dille­re destan bir örneğidir.
Bilindiği gibi bu bölge klasik Yunan-Roma devrinde Bitinya diye anılır. Uludağ’a Türkler ilk zamanlar Keşiş Dağı derlerdi. Bu Olimpos Dağı mitolojide de yer alır. Bitinya havzasını Türkler Osmanlı’dan önce almıştır. Fakat elimizden çıkmıştır. Osman Gazi kuşatmanın son gününde ölüm döşeğinde Bursa’nın düştüğü haberini duymuştur, şehri kalıcı olarak alan onun oğlu Orhan Gazi’dir. Bursa küçük bir Osmanlı Devleti’nin başkenti olmuş ve Orhan Gazi’den itibaren kısa zamanda -50 sene içinde- bir Balkan İmparatorluğu haline dönüşen Osmanlı Devleti’nin unutulmaz güzel payitahtı olarak kalmıştır.
Sayfa 172Kitabı okudu
Osman Gâzi hazretleri türbesi;
Bursa kuşatması on seneden fazla sürmüştür. İlk zamanlar kuşatmayı bizzat idâre ettiği hâlde daha sonra hastalanması üzeri­ne bu işe oğlu Orhan Gâzi’yi memur etmiştir. Nikris hastalığın­dan muzdarip olarak yatağa düşen Osman Gâzi bu şehrin fethini göremeden 1326’da şehrin düşmesinden iki yıl önce vefat ederek önce babası Ertuğrul Gâzi’nin yanına defnedilmiş, daha sonra naaşı -vasiyeti üzerine- Bursa’ya nakl olunarak Hisar’da câmie çevirilmiş olan Aya Elie Manastırı içinde inşa olunan türbeye defnolunmuştur.
Osmanlı Tarihindeki ilk askerî anlaşma;
Bizans’ın Anadolu yakasındaki en ehemmiyetli şehri hiç şüphesiz Bursa ve İznik’ti. Bunu farkeden Osman Gâzi bu iki şehrin etrafındaki köy ve kasabaları birer birer ele geçire­rek bunların merkezle irtibatını kesmeye çalıştı. 1306 Yılı’nda Kestel, Kete ve Ulubat fethedildi. Kete kale kumandanı kaçıp Ulubat’a sığınmıştı. Ulubat Tekfuru O ’nu tâkip eden Osmanlılar’la baş edemeyeceğini anlayınca şehrin önündeki köprüden ileriye geçmemeleri şar­tıyla tâkipçilere tekfuru teslim edeceğini bildirmesi üzerine bir anlaşma imzaladı ki; bu Osmanlı tarihindeki ilk askerî anlaş­ madır.
Osmanlı'daki ilk ecnebi gelin;
c-Bilecik ve Yarhisar Kalesi’nin Fethi Karacahisar’ın fethinden sonra Göynük ve Taraklı Ye­nicesi üzerine yönelen Osman Bey’in buraları da fethetme­si üzerine civardaki Tekfurlar O ’na karşı birleşmek ihtiyacı­nı hissettiler. Yarhisar Tekfuru kızı Holefera’yı (Nilüfer) Bilecik Tekfuru’na vererek bu birlikteliği bir de akrabalıkla pekiştirmek istedi. Bu maksatla yapılacak düğün merasimine Osman Bey’i de dâvet ettiler. Düğüne birkaç yakını ile bir­likte geleceği düşünüldüğünden burada O ’nu bir sûikasd ile öldürmeyi plânlamışlardı. O sırada Harmankaya hâkimi olan Mihal Bey’in vicdanı bu kalleşliğe râzı olmadığından dostâne bir münâsebette bulunduğu Osman Bey’i bu durumdan haber­dâr etti. Sonradan ihtidâ ederek Osman Bey’in emrine giren bu Mihal Bey tarihte Köse Mihal ünvanı ile meşhur olmuş O ve evlâdları Osmanlı Devleti’ne pekçok hizmetler ifâ etmişlerdir. O’nun vâsıtasıyla durumdan haberdâr olan Osman Bey kırk ka­dar cengâveri kadın kılığında düğün yerine göndermek gibi ted­birler alarak düğünü basıp Bilecik ve Yarhisar kalelerini fethetti. Çakır Pınar’da gelin alayını esir alarak gelini ele geçirip bilâhare oğlu Orhan Gâzi ile evlendirmiştir. Şehzâde Süleyman Paşa ile Murad’ın anneleri olan ve Osmanlı târihinde Nilüfer Hatun olarak bilinen bu hanım Hânedân mensuplarıyla evlenen ilk ec­nebidir. Bursa’daki bir çayın üzerine bir köprü yaptırmış oldu­ğundan bu çay hâlâ O’nun adıyla anılır. Türk - Yunan Harbi’nde Bursa’ya giren Yunan askerleri tarafından ilk olarak O ’nun kabri tarumar edilerek güya kendisinden intikam alınmıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.