Ve uzaklarda, tam Frodo onun diyarının tam kalbinde, Sammath Naur'da Yüzük'ü takıp onun kendisine ait olduğunu iddia ederken Baraddûr'daki güç sarsılmış ve Kule temelinden o mağrur ve sert tepesine kadar sallanmıştı. Karanlıklar Efendisi aniden onun varlığından haberdar oluverdi ve Göz'ü bütün gölgeleri parçalayarak ova
... ben yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara, öve seve ve söve söve okumaktan yanayım. Öyle gereksiz yerlerde zamanımızı boşuna harcıyoruz ki, kitap okumak için harcadığımız zaman bana hiç de boşuna gelmiyor.
Konya’nın, Üçler Mezarlığından Şeker Fabrikasına kadar hepi topu beş kilometre çapında bir şehir olduğu zamanlardı. Bir uçtan esen rüzgârın Akyokuş’tan Musalla Mezarlığına kadar ne var ne yok kaldırıp götürdüğü dümdüz bir ova, Ahmet Hilmi Nalçacı’nın orta üçe yeni geçtiği, şehirlerarası otobüs terminalinin Alaaddin Tepesinin eteğinde gururla dikilen Teksas Pavyonun kaldırımından ibaret olduğu zamanlar.
Meram uzak bir semt sayılır, Tavusbaba’ya gidebilmek için günler süren hazırlıklar yapmak gerekirdi. Daha Yeni Meram Yolu açılmamıştı.
“Ova veya yayla tek renk, karanlık çökünce çoğu kez koyu lacivert bir elbise giymektedir. Bu
büyük düzlüğü örten ve kuşatan gökyüzü ise daha farklı bir lacivert ton üzerinde yer alan yıldızlarla donatılmıştır. Göz bu lacivertler
ortamında fazla ileriye gidemez. Buna karşılık duygu ve sezgi alanı ruha bırakılır. Gözün; gündüz oyalanıp, kaybolduğu bütün ögeler
artık yoktur. Lacivert denizinde ilerleyen ruh, geldiği yerin istikametine doğru yönelmektedir. Neticede bu büyük ihtişamın sahibine
doğru yol alır. Burada güzellik karşısında duyulan derin hayranlıkla birlikte, yüceliğin karşısındaki aczin itirafı ve onun neticesinde oluşan teslimiyetin huzuru söz konusudur.”