Andre Tarkovski'nin İvan'ın Çocuklu filmi için ''Savaş hiçbir zaman kahramanlıklar yaratmaz aksine, savaş peşinden trajedi getirir' demiş.Gerçekten savaşın kazananı yoktur.Savaşta; taraflardan, ezilen vede bunun neticesinde kazanımlarını savaşarak elde etmeye çalışanlar savaş bittiğinde ruhunun bir parçasını geride bırakır.Gücü elinde tutanlar ise işledikleri cinayetlerden ve ortaya çıkmalarına sebebiyet verdikleri facianın ruhsal ve psikolojik durumunu hayat boyu içlerinde barındırıp hayatın geri kalanında sürekli bu kötü durumu ruhsal olarak yaşayacaklardır.Yazar bu muhteşem kitapta bu durumları öyle güzel işlemiş ki adeta siz yaşıyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz.Yeri geliyor kötülükleri siz yapıyormuş ve bunun ruhsal çöküntülerini siz yaşıyormuşsunuz, yeri geliyor mücadele eden ve bu mücadele neticesinde kazanırken sevdiklerini kaybeden sizmişsiniz hissine kapılıyorsunuz.Savaşın neler götürdüklerine bakacak olursak kitapta Pablo ve Anselmo'ya bakmamız yeterli.Bence kitabın vermeye çalıştığı ve bizlere hissettirmeye çalıştığı durum açısından kitabın kahramanı -bence-Roberto değil aksine Pablo ve Alsemo -Çok spoiler vermeden- bunlara değinmeden geçemiyeceğim: Kitabı okurken Pablo'nun klisede faşistlerle yaşadığı o canilik - bulunduğu pozisyon itibarı ile- kendisinden beklemediğimiz kişiliği savaşın bireyde yarattığı defermasyon neticesi olarak görebiliriz.Anselmo da bu kitapta yazarın bizlere hissetrimeye çalıştığı o ruhsal ve psikoloji duruma sözcülük etmektedir.
Savaşsız ve Barış dolu günlerin eksik olmaması dileğiyle,iyi okumalar.
Bizi sarsacak kitaplara ihtiyaç duyarız. Kimi zaman bunun türü şiir olur kimi zaman öykü kimisinde roman. Benimki şiirdi. Öyle bir anımda beni buldu ki... Gece saat 01.00 civarında elime aldım ve okumaya başladım. Sesim sessizliğin sınırlarını aştı ve odayı doldurdu. Ta ki sayfalar son bulana kadar... Son kelimeyi okuyup, kapağı kapattığımda ise hayıflandım "Neden bu kadar geç kaldım ben bu şaire?" diye.
Didem Madak'a bir daha geç kalmamak dileğiyle... Muhteşemdi.
Satranç Amerika'dan Arjantin'e yapılan uzun gemi yolculuğu sırasında oynanan bir dizi satranç maçının öyküsü. Maçlar kültürsüz, bilgisiz, iletişim kuramayan, yaratıcılıktan uzak, soğuk ama satranç oynamayı iyi bilen akıllı bir şampiyonla gemideki satranç sever yolcular arasında yapılıyor. Oynayanlar arasında parasıyla bu zevki tatmak isteyen ama
Elma kokusunu sever misiniz??
Siz hiç elma kokusuyla birlikte annenizle-yavrunuzla koyun koyuna sonsuz bir uykuya daldınız mı??
Ya da şöyle sorayım; siz hiç zehir zerkedilmiş elmanın kokusunu çektiniz mi içinize??
Hayır mı?
O halde size bir olay anlatayım..
16 Mart 1988 sabahı,elma kokusuyla uyandı Halepçeliler. Sevinçle mutfağa yöneldiler
Hobbitköy ile Subaşı'nda, çeneler durmak nedir bilmeden çalışmaya
ve yaklaşmakta olan davetin söylentileri tüm Shire'da gezinmeye başladı.
Bay Bilbo Baggins'in geçmişi ve kişiliği bir kez daha muhabbetlerin baş
konusu halini aldı ve yaşlılar aniden hatıralarının kıymete bindiğini fark ettiler.
Kimsenin, Babalık olarak bilinen ihtiyar Ham
Günler geçti ve O Gün yaklaştı.
Bir akşam, acayip denklerle dolu acayip görünüşlü bir yük arabası
Hobbitköy'e girip Çıkın Çıkmazı'ndaki Tepe'yi zahmetle tırmanmaya başladı.
Bu işe şaşıran hobbitler, ağızları bir karış açık, lambaların aydınlattığı
kapılarından at arabasını seyre koyuldular. Arabada garip şarkılar
söyleyen dışarlıklı
Hobbitler bir sabah uyandıklarında, Bilbo'nun ön kapısının
güneyindeki büyük çayırın çadırlar için kullanılan ipler ve direklerle
dolu olduğunu gördüler. Yola doğru inen eğime özel bir giriş bölümü
kesilip açılmış, buraya geniş basamaklar ve büyük beyaz bir kapı yapılmıştı.
Çayırın yanında bulunan Çıkınsaçması Sırakovukları'ndaki
üç aile
«Anlamıyor musun?» dedi. «Bu öykü onun için her şey,
tüm yaşamı da ondan. On kez anlattı bana, yinede zaman
zaman kuşkulanası geliyor insanın. Öyle zamanlar olur ki, insanın
çirkefliğine, çılgınlığına inanamazsın, herkese acıman
tutar, zengine de, yoksula da... Zengin de yolunu şaşırabilir!
Birinin açlıktan döner gözü, öbürünün ise altından. Ey insanlar,
ey kardeşlerim dersin kendi kendine, silkinin, uyanın, düşünün, düşünmekten korkmayın!»