Deniz kıyısında yapayalnız ölür. Hayaller, umutlar, oyuncak ve çiçeklerle dolu bir genç kızın hayatı polis kaydında şöyle özetlenir: Ölüm sebebi, yüksek doz uyuşturucu. Hepsi bu kadar.
Yirmi yıl evvelinde uzun, ucu sivri sopalar erkek çocukların kılıcıydı. Tazecik mısırlar, minik kızların saçları renkli püsküllerden oluşan nazlı bebekleriydi. Ya karanlıkta loş ışıkla eğlendiğimiz gölge oyunları...
O vakitler terlikle yapılan direksiyonlar, şimdinin para havuzu arabalarından eminim daha kıymetliydi. Kumdan yapılıp çiçeklerle süslenmiş şaşaalı pastaları da unutmayalım...
Şimdi herhangi bir oyuncak mağazasında; pelerin hediyeli dev kılıçlar, her çeşit kıyafet ve aksesuarı bulunan ihtişamlı bebekler, uzaktan kumandalı marka arabalar, her şeyiyle hazır hâlde sunulmuş mumlu pastalar elinizin hemen altında. Elimizin altındakini küçücük ellere hemen bıraktığımız, hayal kurmayı unutturan bir devrin neferleri oluyoruz...
Hayaller kurarak mütevazı nesnelerle kendimizin kahramanı oluveriyorken, dışarıda durmadan kahraman arayan çocuklar var yanı başımızda.
Onlar hata yapmıyor; onlar bu devrin yerlileri, biz göçmenleriyiz. Göçtüğümüz zamana tattığımız mutluluğu taşıyamadık, aldığımız hazzın aynısını yaşatamıyoruz.
O anların ilkel nesnelerini artık gözümüz görmüyor, umursamıyoruz bile. "Benim oyuncağım olmadı, çocuğumun olsun." hırsı sayesinde; o gün hayal kurarak elde ettiğimiz mutlulukla, çocuğumuza iki günde sıkılacağı hazır mutluluklar sunmak eşdeğer mi?..
Her şey bir yana, insanın insanı olabildiğince kıymetsizleştirip umursamadığı şu vakitte sopaya, mısıra, terliğe, kuma saçma pahalar biçiyorum sanırım...
DAVETİYE
Ey Benito Musolini! Ey gayet yüce,
italyanlar başvekili muhterem Düce!
Duydum ki, yelkenleri edip de fora
Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora.
Buyursunlar... Bizim için şavaş düğündür;
Din Arab'ın, hukuk sizin, harp Türk'lüğündür.
Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa
Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.
Hem karadan, hem denizden ordular
Kaşanlıyım
fena sayılmaz yaşamım…
bir parça ekmeğim, bir parça zeka, iğne ucu zevkim var
bir anam var yapraktan daha iyi
dostlarım var akan sulardan daha hoş
ve bir tanrım var buralarda bir yerde
bu şebboyların arasında, bu uzun çamın altında
suyun bilinci üzerinde, yasasında bitkilerin.
ben Müslümanım
kıblem bir kızıl gül
namaz yerim pınardır,
Çocukken içimden hep derdim ki:
Büyüyünce zengin olacağım, çok, çok zengin... Zengin olunca da oyuncaklar, oyuncaklar alacağım kendime, bidolu, bidolu... biçok, biçok.... üüüüü, dünya kadar. Öyle çok oyuncaklarım olacak kiii, oyuncaklarlarlarlar...Kocaman adamların oyuncaklarla oynamasını ayıplarlar. Onun için ben oyuncaklarımı bir odaya dolduracağım.Çalışmadığım, işe gitmediğim günler, geceleri oyuncak odama girip kapıyı arkadan kilitleyeceğim; oyuncaklarımla oynarken kimse görmesin de alay etmesin benimle..
-BURCU DEMET-SAHRA-POSTİGA YAYINLARI-
Umutsuz ve başkalarına çözülmez bağlarla bağlı bir aşk onlarınki…
Mirza ve Sahra, imkânsız ve çok büyük bir aşkın birbirini inkâr eden iki fatihi.
Sevgi yok, aşk yok Sahra'nın dünyasında… Yanılsamalar dünyasındaki, aptalca hayaller onlar sadece. Umutsa… şekil değiştiriyor kalbinde. Beğenilmek yeter ona.