Adam Fawer' in yine aynı kurgu üzerine kendine özgü geliştirmeler yaptığı, Empati ve Olasılıksız' ın tutkun okurlarının büyük kısmının pek anlayamadığı
Oz eserini okumuştum. Bazen kitapları hangi sırayla okumam gerektiğini biliyorum ancak uygulama noktasında sıkıntılar yaşayabiliyorum.
Bu
Pamuk Prenses başına gelen belalardan ders çıkarmayan, kendi aklıyla önlem, hatta ev işleri dışında sorumluluk almayan, her şeye safça inanan, düşünsel değil, bedensel çaba harcayan biridir ve nedense ideal kadın tipidir. Her zaman himaye ister. Zenginliği de, yoksulluğu da başkalarına bağlıdır. Baba sayesinde prenses, üvey anne nedeniyle hizmetçi, fakir ve çaresiz olur, ölüm tehdidi altına girer, sonra avcı ve yedi cüceler sayesinde kurtulur, derken üvey anne tarafından öldürülür ve nihayet prens sayesinde dirilerek beklenen güzel bahtına kavuşur.
muggle'lar ve çocukları için pamuk prenses ve yedi cüceler ile uyuyan güzel neyse sihir dünyası ve hogwarts çocukları için ozan beedle'ın hikayeleri aynı anlamdadır.içinde çocukların gelişimi için mana barıdıran sihirsel alemin masal kitabıdır.
içinde;
Büyücü ve zıplayan kazan
İyi kader çesmesi
Sihirbazın kıllı kalbi
Babbitty rabbitty ve kıkırdayan kütüğü
Üç kardeşin hikayesi (bu hikaye,ölüm yadigarlarını okuyanların yabancı olmadığı bir hikayedir).adlı hikayeler bulunmaktadır.albus dumbledore'un yorumları ve j.k.r. 'nin dip notları ile süslenmiştir.
"Sana masal anlatmamı ister misin?" Bir an için ona şaşkınlıkla bakakalırken saçımı öptü ve masalı anlatmaya başladı.
"Bir varmış bir yokmuş... Her yerin karla kaplı olduğu bir kış günüymüş."
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını anlattıktan sonra sonuna geldi.
"Sonra prens yetişememiş ve prenses ölmüş. Prensesin kötü kalpli üvey annesi de sonsuza dek dünyanın en güzel kadını olmuş."
Ona tip tip baktım.
"Hayır yanlış biliyorsun, sonunda prens ve prenses sonsuza dek mutlu yaşıyorlardı."
Rüzgar gözlerini devirdi ve ardından iki koluyla beni sıkı sıkı sardı. Bu ağlamama iyi gelmişti, artık gözyaşlarım durmuştu.
"Hah. O yalnızca küçük çocuklar üzülmesin diye hazırlanmış bir son. Ben mutlu sonlara inanmam," dedi.
"Neden?" diye sordum tavana bakarken.
"Ben sonun olduğu bir yerde mutluluğun olabileceğine inanmıyorum."
Hava bulutlu, rüzgar kuzeyden sert, keskin esiyordu. Yüz yılın soğuğu yaşanıyordu ülkede. Televizyonda ki haberler, kışın başımızdan gitmeye pek niyetli değildi. Çok uzun sürecek, kömür fiyatları alıp başını gidecekti. Odunlar piyasada yok olacak kadar, orman bekçileri maaşlardan şikayetçi olup, zam üzerine zam alacaklardı.
Şehrin zengin bir