"Hmm, nasıl yani?”
"Seçeneğin seni farklı bir yöne götürmesi gerekir. Senin sundukların yalnızca sana çıkıyor.”
Aptalca yakışıklı olan yüzünde yırtıcı bir gülümseme belirdi."Yalnızca bana çıkıyor, öyle mi?”
"Helin,"
"Saye,"
"Sevgilim, her şeyim, yuvam."
"Sarılsam geçer mi, değil. Sarılsan geçer."
"Seni çok seviyorum,"
"Her şeyinle. Çocukluğunla, Yankı Sarca oluşumla, liderliğinle."
"Umut Güneş oluşunla."
"Sen benim eşimsin,"
"Bu şekilds olmasını ikimiz de hak etmedik. Savaşın ortasında, acıyla hatta buruk bir şekilde."
"Sana bir söz vermiştim, hatırlıyor musun? Her şey bittiğinde ya da gönlümüz rahatladığında çok daha gerçek, çok daha doğru bir şekilde eşim olacağın hususunda. Yalnız değil, yedi kişiyle değil, ne istersen, gönlünden ne geçerse o şekilde."
"2 Kasım tarihinde öptüm seni. Şimdi var mısın, iki Kasım tarihinde bir kez daha eşim olmaya ve bu kez gerçekten kendi dünyanın en şanslı insanı gibi hissetmeye?"
"Bana bunu kanıtlaman gerekecek çünkü sana inanmakta zorlanıyorum."
"Hayran kalmaya hazır ol."
"Ben zaten sana hayran oldum, Anastasia," dedi göz kırparak.
"Sen beni unuttun mu?" diye sordu Gökçen.
"Unuttum."
"Niye ki?"
"Yaşamak için," dedi, zorla bir nefes daha aldı. "Eğer unutmazsam ölürdüm."
"Neden?" diye sordu Gökçen bu sefer.
"Özlemekten."