Çoğumuz özgürlük ve mutluluğu arzulasak bile yanlış yerlerde ararız. Mutlu olmanın yolu şan, şöhret, para sahibi olmaktan geçmez. Özgürlük ise kişinin korunaklı bir özel alana sahip olması ve bunu gitgide genişletmesiyle elde edilemez. Çünkü mutluluk ve özgürlüğü böyle kavrayan birisi için daima ''ben'' ile ''ötekiler'' arasında bir zıtlık olacaktır. Mutlu olmanın yolunu kendini ''ötekiler''e beğendirmek, ya da ''ötekiler'' üzerinde güç sahibi olmak, özgürlüğün yolunu ise ''ötekiler''in giremeyeceği mekânlara sahip olmak, onların yapamayacaklarını yapmak, gidemeyecekleri yerlere gidebilmek olarak görür. Böylece, mutluluk ve özgürlüğün yolu ''ötekileri'' bir araç olarak kullanıp, kendi egosunu tatmin etmeye indirgenir. Oysa gerçek özgürlük ve mutluluğun kaynağı öncelikle kişinin kendisini iyi tanımasından, hem yeteneklerinin, hem de zaaflarının farkına varıp, buna uygun yaşamasından geçer. Kendine özgü kişisel ihtiyaçlarının farkına varabilmesi belirli toplumsal olanaklara bağlıdır. Örneğin, herkesin birbiriyle rekabete zorlandığı, her an işsizlik tehlikesinin olduğu bir düzende, kişinin genellikle hayatının anlamını sorgulamaya, kendini keşfetmeye ve geliştirmeye fırsatı olmaz.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u, devletinin topraklarına dahil etmesinden yaklaşık bir sene önce İtalya’nın Vinci kasabasında, dünyanın gördüğü en büyük dahilerden birisi olan Leonardo da Vinci dünyaya geldi; tarih 15 Nisan 1452’yi göstermektedir. 2 Mayıs 1519 tarihinde vuku bulan ölümüne dek resim, anatomi, jeoloji, hidrolik sistemler,
Para, ün ve güç, insanın isteklendiricileri ve erekleri haline gelmiştir. İnsan, eylemlerinin kişisel çıkarı açısından yaralı olduğu yanılsaması içinde yaşamakta oysa aslında kendi gerçek ben'inin çıkarlarından başka herşeye hizmet etmektedir.
***
Modern toplum, mutluluğu, bireyselliği ve kişisel çıkarı büyük ölçüde vurgulamasına karşın, insana yaşamanın amacının (ya da eğer tanrıbilimsel bir terim kullanacak olursak, insanın kurtuluşunun) mutluluk olmayıp, çalışıp ödevini yerine getirmek ya da başarılı olmak olduğunu hissetmeyi öğretmiştir. Para, ün ve güç, insanın isteklendiricileri ve erekleri haline gelmiştir. Oysa insan, eylemlerinin kişisel çıkarı açısından yararlı olduğu yanılsaması içinde yaşamakta, aslında kendi gerçek ben'inin çıkarlarından başka her şeye hizmet etmektedir. Ona göre yaşamanın ve yaşama sanatının dışında her şey önemlidir: Ve insan, kendisinin dışında, her şeyi savunmaktadır.
“Çoğumuz özgürlük ve mutluluğu arzulasak bile yanlış yerlerde ararız. Mutlu olmanın yolu şan, şöhret, para sahibi olmaktan geçmez. Özgürlük ise kişinin korunaklı bir özel alana sahip olması ve bunu gitgide genişletmesiyle elde edilemez. Çünkü mutluluk ve özgürlüğü böyle kavrayan birisi için daima ''ben'' ile ''ötekiler'' arasında bir zıtlık olacaktır. Mutlu olmanın yolunu kendini ''ötekiler''e beğendirmek, ya da ''ötekiler'' üzerinde güç sahibi olmak, özgürlüğün yolunu ise ''ötekiler''in giremeyeceği mekânlara sahip olmak, onların yapamayacaklarını yapmak, gidemeyecekleri yerlere gidebilmek olarak görür. Böylece, mutluluk ve özgürlüğün yolu ''ötekileri'' bir araç olarak kullanıp, kendi egosunu tatmin etmeye indirgenir. Oysa gerçek özgürlük ve mutluluğun kaynağı öncelikle kişinin kendisini iyi tanımasından, hem yeteneklerinin, hem de zaaflarının farkına varıp, buna uygun yaşamasından geçer. Kendine özgü kişisel ihtiyaçlarının farkına varabilmesi belirli toplumsal olanaklara bağlıdır. Örneğin, herkesin birbiriyle rekabete zorlandığı, her an işsizlik tehlikesinin olduğu bir düzende, kişinin genellikle hayatının anlamını sorgulamaya, kendini keşfetmeye ve geliştirmeye fırsatı olmaz.”
.
.
Evet, sihir yoktur, sihirbazlık vardır ama bu sadece açık ve sorgulayan zihinler için böyledir.
Kitabın yazarı Paul Kieve için her şey onuncu doğum günü armağanı olarak anne babasından aldığı sihir setiyle başlamış. Bu set Kieve’in aklını başından almaya yetmiş. Sonra bir gün, ailesiyle birlikte British Museum’a gitmiş. Müzenin girişinde asık
Modern toplum, mutluluğu, bireyselliği ve kişisel çıkarı büyük ölçüde vurgulamasına karşın, insana yaşamanın amacının (ya da eğer tanrıbilimsel bir terim kullanacak olursak, insanın kurtuluşunun) mutluluk olmayıp, çalışıp ödevini yerine getirmek ya da başarılı olmak olduğunu hissetmeyi öğretmiştir. Para, ün ve güç, insanın isteklendiricileri ve erekleri haline gelmiştir. Oysa insan, eylemlerinin kişisel çıkarı açısından yararlı olduğu yanılsaması içinde yaşamakta, aslında kendi gerçek ben'inin çıkarlarından başka her şeye hizmet etmektedir. Ona göre yaşamanın ve yaşama sanatının dışında her şey önemlidir: Ve insan, kendisinin dışında, her şeyi savunmaktadır.
Yalnızca başka insanlarla ilişkide değil, akıl dışı tutkulara köle olduğu zaman kişinin kendiyle ilişkisinde de putperestlik ya da yabancılaşma olgusundan söz edebiliriz. Öncelikle güç hırsının güdülediği kişi, artık kendini, bir insanın zenginliğiyle ve sınırsızlığıyla deneyimlemez, dış amaçlara yansıttığı, onu “ele geçirmiş” olan, içindeki kısmi bir uğraşın kölesi hâline gelir. Kendini yalnızca para peşinde koşmaya kaptıran kişi, bu hırs tarafından ele geçirilmiştir; para, onun içindeki tek bir yalıtık gücün, doymak bilmez para hırsının yansıması olarak tapındığı puttur. Sinir hastası, yani nevrozlu, bu anlamda, yabancılaşmış bir kişidir. Eylemleri kendine ait değildir; kendi istediklerini yaptığı yanılsaması içinde olmasına karşın, benliğinden ayrılmış olan, ondan habersiz işleyen güçlerin itmesiyle davranır; tıpkı başka insanlar ona yabancı geldiği gibi, o, kendine de yabancıdır. Başkalarını ve kendini, gerçekten oldukları gibi değil, içinde işleyen bilinç dışı güçlerin çarpıttığı biçimde deneyimler. Akıl sağlığı bozuk insan, mutlak yabancılaşmış kişidir; kendi deneyimlerinin merkezi olmaktan bütünüyle çıkmıştır; benlik duygusunu yitirmiştir.
2001 Nobel Ekonomi ödülü sahibi George A. Akerlof ile Yale Üniversitesi öğretim üyesi Robert J. Shiller'in kitaplarında, daha önce Daniel Kahneman, Dan Ariely, Rob Dobelli gibi yazarların da söz ettiği bir konudan bahsediliyor: insan davranışları "rasyonel" yani "akılcı" mıdır yoksa değil midir? Tabi, Hayvansal Güdüler kitabı bu konuyu iktisat bilimi çerçevesinde ele almış. Yazarların temel savı şu: "İktisat bilimi bugüne kadar ortaya koyduğu teorilerde insan davranışının bazı unsurlarını görmezden gelmişlerdir. Görmezden gelinen bu konular iktisat literatüründe yer almalıdır." Bu savlarını destekleyen bir kitap Hayvansal Güdüler. Kitap anlamlı iki kısımdan oluşuyor. İlk kısımın adı "Hayvansal Güdüler". Bu kısım, "Güven ve Çarpanları, Adalet, Yolsuzluk ve Sahtekârlık, Para Yanılsaması ve Hikâyeler (Evet, burada da hikâyeler :) ) başlıklarından oluşuyor. İkinci kısımın adı ise Sekiz Soru ve Yanıtları. Burada da ilk kısımda açıklanan konuların dünya ekonomi tarihini etkileyen bazı önemli olaylardaki rolü ele alınıyor. Bu bölümdeki bilgiler biraz eski sayılabilir, bilgiler 2010 yılından önceye ait. İktisat ve insan davranışıyla ilgilenenler için harika bir kitap. Okuma zevkini bozansa (yine) yayınevinin özensiz dizgisi ve anlatım hataları. Okuduğum eser 2. Baskı olmasına rağmen ciddi dizgi hataları vardı. Bu arada, Nobel ödüllü bir yazarın kitabında wikipedia'da yer alan bir başlığa atıf gördüğüme hiç şaşırmadım (s.233). Aksine, gerektiğinde wikipedia'yı kaynak olarak kullanmayı doğal buluyorum.
Hayvansal GüdülerRobert J. Shiller · Scala Yayıncılık · 201567 okunma
Modern toplum, mutluluğu, bireyselliği ve kişisel çıkarı büyük ölçüde vurgulamasına karşın, insana yaşamanın amacının ( ya da eğer tanrıbilimsel bir terim kullanacak olursak, insanın kurtuluşunun) mutluluk olmayıp, çalışıp ödevini yerine getirmek ya da başarılı olmak olduğunu hissetmeyi öğretmiştir. Para, ün ve güç, insanın isteklendiricileri ve erekleri haline gelmiştir. Oysa insan, eylemlerinin kişisel çıkarı açısından yararlı olduğu yanılsaması içinde yaşamakta, aslında kendi gerçek ben' inin çıkarılarindan başka her şeye hizmet etmektedir. Ona, yaşamanın ve yaşama sanatının dışında her şey önemlidir: Ve insan kendisinin dışında, her şeyi savunmaktadır.
Tersine Dünya: "Doğa ve insan haklarını en fazla ihlal edenler asla hapse girmez. Onlarda cezaevlerinin anahtarları var. Günümüzün tersine dünyasında evrensel barışı en çok gözeten ülkeler en çok silah üreten ve diğer ülkelere en çok silah satan ülkelerdir; en itibarlı bankalar en çok uyuşturucu parası aklayan ve en çok çalıntı para saklayan bankalardır; en başarılı endüstriler gezegeni en çok zehirleyenlerdir."
Sayfa 140 - Yordam Kitap · Kapitalizm ve Yabancılaşma · [Eduardo Galeano - Tepetaklak]Kitabı okudu