“Sevgili kız kardeşlerim istemek, istemesini bilmek büyük bir şeydir. Çünkü yapmak daima istemekten sonra gelir. Çalışmanın sonucu da çoğunlukla başarıdır. İnsan şu üç şeyle vardır: İstemek, çalışmak ve başarılı olmak.”
1947 yılının Nobel Edebiyat Ödülü’ne sahip Andre Gide’nin okuduğum ikinci kitabı; Pastoral Senfoni.
Otobiyografik özellikler taşıyan kitabın kurgusu okunmaya değer…
Sadece hikayesi için bile okunabilir, kaldı ki içeriği dopdolu bir novella.
Kitabın ana karakteri bir papaz, kitabın içeriğini papazın günlüğünden okuyoruz.
Papaz cenaze için
PASTORAL SENFONİ / ANDRE GIDE
Gene bir klasik okuyarak kaçamak yaptım. Andre Gide ile orta okulda tanışmıştım. Babamın kitaplığından 'Dar Kapı' adlı eserini okumuştum ama hiç hatırlamıyorum. Kitap hala duruyor onu da en kısa zamanda okumalıyım.
Kitabımıza dönersek; 1947 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan Gide, Pastoral
Avrupa ve Şark arasındaki mesafe merkezi Türkiye'de olan Osmanlı İmparatorluğu'nun 1850'deki Kırım Savaşı'yla doruğa çıkan gerileyişi sayesinde kapanmaya başladı. Türkiye'nin Rusya'ya karşı Fransız ve Britanya'ya katılması Hıristiyan ve Müslüman güçlerin tarihte ilk defa gerçek bir ittifak içinde yer aldıkları
Eğer hala insanlığımızla övünebiliyorsak bunu Pasteur gibi, Marie Curie, Einstein gibi, Hawking gibi dâhiler aramızdan çıktığı için yapabiliyoruz. Daha 5 bin yıl önce yazmayı keşfetmiş insanoğlu bugün kâinatın boyunu posunu, yaşını, içindekileri bilebiliyorsa, bu inanılmaz gelişmeyi böyle büyük insanoğullarına ve insankızlarına borçluyuz. Bir yere giderken GPS mi kullanıyorsunuz? Bu Einstein sayesinde mümkündür. Gittiğiniz yerde bir kuduz köpek sizi ısırdı; ölüme mahkûm değilseniz bu Pasteur sayesindedir. Kanserde radyasyon tedavisi mi görüyorsunuz? Bu Madam Curie sayesindedir.
~•~
• Akşemseddin: Pasteur'dan 400 sene önce mikrobu bulmuştur.
• Ali Kuşçu: Büyük astronomi bilgini. İlk defa ayın şekillerini anlatan bir kitap yazmıştır.
• Ebul- Vefa: Trigonometri'de tanjant, cotanjant, sekant, cosecant'ı bulan büyük alimdir.
• Biruni: İlk defa dünyanın döndüğünü ispat
Bir de Türkçe'nin bilim dili olup olmadığı mevzûu var. Dünya yüzündeki hiçbir dil, kendiliğinden bilim dili olmaz, olamaz. Bilimsel bilgiyi/kavramı kim üretirse, adını da o koyar. "Mikrop" kelimesi, hemen bütün dillere Fransızca'dan geçmiştir. Çünkü mikrobu bilimsel olarak teorik planda ortaya koyan Pasteur, Fransız'dır. Eğer Pasteur şizofren, ajan veya Nato'lu/ Nato'cu Türkiye'nin 12 Eylül mamulü evlatları türünden biri değil ise, tabiî ki keşfettiği şeyin adını dilinde koyacaktır. Bunun için Pasteur'ün Fransız milliyetçisi veya Fransızca sevdalısı olmasına gerek yoktur; ruhen ve/veya zihnen çatlak olmaması kâfidir; tıpkı benim, çocuğuma Türkçe isim koymam için Türk milliyetçisi olmam gerekmediği gibi.
Tabela Üniversiteleri
Söz kampüsten açılmışken, memleketin birçok yerinde kurulan Stabela üniversitelere de değinelim. Üniversitenin bilim yapı lan, bilimsel bilginin üretileceği/aktarılacağı yer olduğunu taa en başta söyledik. Bilimsel bilginin ise geleneğe ve gündelik hayat çerçevesinde sağduyuyla ulaşılan bilgiye çoğu kez aykırı olduğunu