Türkiye'nin kanayan yarası olan namus cinayetlerinin,kan davalarının,töre cinayetlerinin,sadece bizim gerçeğimiz olmadığını, aslında insanlığın yöneliminin ve ortak sorunlarından birkaçının bunlar olduğunu Kolombiya'da ve birçok Avrupa şehrinde yaşandığına şahit oluyorsunuz bu kitapta.Kitabın başında sonunun ne olacağını okuyorsunuz fakat bu belirginlik kitabın sürükleyiciliğine etki etmiyor. Kitabın baş kahramanı ve tabiri caizse mağduru, Santiago Nasar cinayetinin faili somut bir kişi ya da kişiler yerine sosyolojik olgular mıydı? Sorusu, bence kitabın anafikri.Kitabı okuyunca toplum baskısı gerçeği,desinler diye yaşamak,toplumun yönlendirmesiyle hareket edip kendi aklını saf dışı bırakmak şuursuzluğu, dolayısıyla suçsuz yere gerçekleşen ölümler yüzünüze tokat gibi çarpıyor...Bu ülke kırmızı pazartesiler bir yana, kırmızı haftalar, aylar, seneler gördü ve görmeye devam ediyor..
Velhasılkelam başında bildiğiniz sonu, kitabın sonunda Wenefrida Marquez'in Santiago Nasar'a sorusu ve Santiago Nasar'ın yürek burkan cevabıyla taçlandırıp, uzaklara dalıyorsunuz...Kitapla kalın.