Dokuz yaşındaydı, daha çocuktu; ama kendi ruhunu tanıyordu, ruhu onun için değerliydi, gözkapağının gözü koruduğu gibi onu koruyordu ve elinde sevgi anahtarı olmayan bir kimsenin ruhuna girmesine izin vermiyordu.
Yapmacıklı, ne şekilde olursa olsun en akıllı, en sağgörülü adamı bile kandırabilir; ama yapmacıklık ne kadar büyük bir ustalıkla gizlenirse gizlensin en kıt anlayışlı çocuk bile onu anlar ve tiksinir.
Ütopya sarp bir zirve. Yol dolambaçlı. Yükseldikçe zirve kaybolur gözden, ne tarafa gidildiği bilinmez. Kalabalık kılavuzunu yolun dışına iter, sonra kendisi de yuvarlanır uçuruma.
Bu kaçıncı gecedir kendi kendime onunla konuşuyorum. Geçmiş acılı günlerin tartışmasını yapıyorum. Anlatıyor ve bütün yanlış anlaşılmaları, haksızlıkları düzeltiyorum. Onları yeni baştan yaşanacak bir zamanın önüne getiriyorum. Boş zamanlarımda da değil. Günlük çalışmalar sırasında ama gören olmuyor bu yaptığımı. Dış görünüşüm ele vermiyor beni.
Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekanın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçlerinde böyle bir canlılık, böyle bir hayat coşkunluğu duyanlar dünyanın biricik hakimleridir.