Türkler için Ütopya...
Bazı kitaplar vardır, geç kalmışlık hissi uyandıran. ‘Ulan keşke ne aradığımı bilmediğim dönemlerde okusaydım bu kitabı’ dedim ben. Kısacık, hemen bitiyor ama damağınızda eşsiz bir tat bırakıyor. Her konu ele alınmış kitapta belirli bir anlayışa, inanca sadık kalarak. Özellikle, kendisine, belirli bir dünya görüşü, düşünce yolculuğu oturtma yolunda olan gençlerimizin, okursa mutlaka bir yol çizmesine yardımcı olacak bir kitap diye düşünüyorum.
Peki, tarafsız mı? İki şekilde cevap veririm buna. Birincisi, nasıl ki bir tablo çizerken çizdiklerimizi bir yere sabitleyip mekan algısı oluşturmamız gerekiyorsa -ki bunu yapmazsak küçük çocukların çizdiği havada uçan arabalar, yüzen ağaçlar gibi görüntülerle karşılaşırız- bu kitap da işlediği bütün konuları belirli bir çerçeveden bakarak anlatmış. Zaten, o çerçeve de kitaba ismini vermiş. Bu bir ‘Diriliş’ ise, bu yolla olmalı demiş sevgili Sezai Karakoç. İkincisi, çerçeve algısının dışına çıkarsak, evet tarafsız. Ancak o zaman öylesine yazılmış, herhangi bir amaç gütmeyen, kimseye bir fikir empoze etmeye çalışmayan, sırf konular üzerinde öylesine fikrini belirtme yazısı gibi bir yazı olurdu. Bu bakış açısıyla görmek yanlış mı peki kitabı? Aslında değil. Çünkü, o anlamda görmek isteyen de öyle görsün. Çıkılacak kapı her türlü aynı.
Rahatsız eden bazı cümleler tabi ki var. Ama o cümleler kitaplarda iyi ki var diyorum ben. Rahatsız olmayacaksak, düşündürmeyecekse bizi, nedir faydası değil mi?
Kıymetli bir eserdi kısacası. Geç kalmışlık hissi uyandırdığını zaten söylemiştim. Keyifli okumalar dilerim.