Samed Behrengi'yi bilenleriniz vardır muhakkak. "Küçük Kara Balık" masalı onun başyapıtıdır. Küçük Kara Balık yaşadığı derenin dışına çıkıp, uçsuz bucaksız okyanuslarla tanışmak ister. "Benim dışımda neler var, neler oluyor, benim bir amacım olmalı, ömrümün sonuna geldiğimde pişmanlık duymayacağım bir yaşamım olmalı" diye düşünür. Tüm yargılara, baskılara ve korkularına rağmen o sığ dereden çıkıp açık denizlere doğru yol alır. Başına gelmeyen kalmaz, yine de pişman olmaz. Sonuçta özgürlüğünün, hayallerinin, merak dürtüsünün peşinden koşmuştur. Karşısına çıkan engelleri aşamayacak gibi olur aşar, ölecek gibi olur yaşar. Ne olursa olsun, okyanusa kavuşmuştur. Bu hikayeyi böyle dinleyince insanın içine umut doluyor. Ben de aşacağım, ben de yapacağım diyorum. Ölür gibi oluyorum ama yaşıyorum. Sonra yazarın kendi hayat hikayesine bakıyorum; Samed Behrengi genç sayılabilecek bir yaşta, nehirde can veriyor. İşte tam burada korkularım, öfkelerim, telaşlarım artıyor... İnancım, çabam azalıyor. Yapmak istediklerimi yapamadan ölmek, aklımdakilerin peşinde koşarken yorulup pes etmek, sığ derelere mahkum olmayı tercih etmek... İşte hepimiz bir Küçük Kara Balık... Kimimiz güvenli sularda yüzmeyi tercih ediyor, kimimiz güvenli suları terk edip bilmediği, gitmediği yerlere kulaç atıyor. Ben mi ? Güvenli sular ile aklımdakiler arasında savrulup duruyorum. Mabel Matiz de diyor ya hani: "Yine yaşım çocuk
Yine hangi düşün kumarı bu yırtılan
Delik deşik"
"Eğilip alıver yüzümü
Bu sular acımaz, kanatır dizimi"...
Cansu Arslan