1914 yılının Ağustos ayında silahlar ateşlendiğinde kadınların ve erkeklerin yüzleri birbirlerinin gözüne o kadar mı önemsiz göründü ki romantizm öldü?
Yağmurun tam ortasında dur,
inan damlacıkların bereketine —
suyun sesine bırak kendini tümüyle
ve mutlu olmaya çalış!
Rüzgarın tam ortasında dur,
inan ona, bir çocuk ol yine —
bırak içinden geçsin fırtına
ve mutlu olmaya çalış!
Ateşin tam ortasında dur,
sev bu canavarı
kalbin kırmızı şarabı gibi —
ve mutlu olmaya çalış!
Deniz kabukları, renkli, parlak;
çocukların bulduğu.
Deniz kabukları, ince, yuvarlak;
içlerinde rüzgarın uğultusu.
Türkü söyler yüce deniz içlerinde —
görülür müzelerde ışıldadıkları;
sonra eski liman meyhanelerinde,
sonra çocuk odaları…
Deniz kabukları, ince, yuvarlak;
dinle! rüzgarın türküsü duyduğun!
Deniz kabukları renkli, parlak;
bir zamanlar çocuklukta bulduğun!
Duyuyorum dizlerimde dizlerin,
kırışık burnun saçlarımda bir yerde
ağlıyor her halde.
Sen tıpkı bir mavi vazo gibisin,
vermekten titreyen ellerin yıldız —
çiçekleri gibi açılmada.
İkimiz de gülümsüyoruz
aşk, acı, günah fırtınasında.
(…)
yukarıya sıyrılmış etekleri, küçümser,
herkeslere açık sanki dizleri.
Bir yağmur damlasıdır, tozar, hiçliğe düşer,
görmüş henüz kimsenin görmediği bir şeyi.
(…)