Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yeşil Renkli Namus Gazı Operası -Aziz Nesin
«Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte biçok ileri ulusların
21.yüzyıldaki hâli daha berbat...
Devrimci bir çağ eylemci bir çağdır; bizimki ise reklam ve propaganda çağı. Gerçekte vuku bulan hiçbir şey yoktur ama her yerde propaganda vardır. Bu çağda bir isyan en düşünülemez şeydir.bboylesi bir güç ifadesi çağımızın hesapçı zekâsına göre saçma görünecektir. Öte yandan siyasi bir virtüöz olağanüstü bir başarı kazanacaktır. Genel kurula insanların bir isyan üzerinde anlaşması konusunda öneride bulunan bir manifesto yazabilir ve bu manifestonun sözleri öyle dikkatle seçilir ki sansüre bile takılmaz. Toplantıda izleyicilerin isyan ettiğine dair bir izlenim yaratabilir, ki bundan sonra sessizce evlerine dağılırlar – çok güzel bir akşam geçirdikten sonra.
Reklam
Devrimci bir çağ eylemci bir çağdır; bizimki ise reklam ve propaganda çağı.
Sayfa 52
Bu da açıkça gösteriyor ki medya en temel inanç ve fikirlerimizîn bazılarını etkilemekte; bizi reklamı yapılan bir markayı almaya yönlendirebiliyor veya başka insanların yok edilmesini desteklememize yol açabiliyor. Bazen rasyonel varlıklar olarak davranabildiğimiz doğru; meselâ medya bir konuda kapsamlı bir tartışma başlattığında ve bu konuda düşünmeye sevk edildiğimizde. Ama durum her zaman böyle olmuyor. Bazen meselenin sadece bir yönünü duyup alternatifleri araştırmaya vakit ayırmayabiliriz; böyle durumlarda beynimizi kullanmadan hareket edip bize söylenene inanma ihtimalimiz yüksek. Bazı başka durumlarda medya bizimkinin karşıtı bazı fikirler sunabilir; bu durumda ya fikirlerden kaçınır yahut kendimizi bu fikirlerin yanlış olduğuna ikna ederek, kendi görüşümüze daha sıkıca bağlanabiliriz. Kitle iletişim araçlarının nasıl ikna ettiğini anlayabilmek için, bize iletilen şeye verdiğimiz kognitip tepkileri/idrak tepkilerini anlamamız gerekir -yani mesajı görüp duyarken kafamızdan geçen düşünceleri. Diğer bir deyişle, tesir altında kalma mesajın alıcı tarafından nasıl anlamlandırıldığı ve mesaja nasıl tepki verildiğine bağlıdır. Bu da kişi, durum ve yapılan çağrıya göre değişebilir. Sözün gelişi, bazen ne söylendiği hakkında dikkatlice düşünürüz; bazen çok az düşünüp baştan sahip olduğumuz Önyargılarımızı takip ederiz; başka zamanlar da duygularımıza -korkularımıza,umutlarımıza ve güvensizliklerimize yenik düşeriz; bunlar o derece etkilidirler ki, yapı yetimizi çalışamaz hale getirirler.
Bazen bir mesaj, ana hatları öğrenilmese ve hatırlanmasa bile ikna edici olabilir. Meselâ, çocuklar onlara iletilen şeyin içeriğini çok az hatırlasalar bile genellikle oyuncak reklamlarından etkilenirler. Aynı şekilde bir çok araştırma insanın bir mesajdan hatırladığı şey ile mesajın kendisini ikna edip etmemesi arasında çok az bağlantı olduğunu gösteriyor. Kognitif tepki yaklaşımı ikna edici bir taktiğin etkililiğini belirlemenin en önemli kuralını bize şöyle sunar: Başarılı ikna taktiği, hedef kitlenin düşüncelerini iletiyi yollayanın görüşlerine uygun bir şekilde yönlendirip kanalize eder; önerilen hareket biçimi hakkındaki her türlü olumsuz düşünceye set çeker ve iletinin mesajı hakkında olumlu düşünceleri teşvik eder.
Sigara kullanan biri olan Frank’ın sigara içmenin kanser yaptığına dair delillerle karşılaştığında verdiği tepkiye bakalım. Frank ya sigara içmeye dair tutumunu veya davranışlarını değiştirmeye yönelecektir. Ve sigarayı bırakmaya çalışan herkesin bildiği gibi, ilk alternatif daha kolaydır. Frank sigara hakkında yapılan araştırmaların saçmalık olduğuna karar verebilir. Arkadaşlarını örnek gösterebilir: ”Eğer Sam, Jack ve Kate de içiyorsa, sigara () kadar da tehlikeli olamaz.” Filtrelerin kanser yapıcı maddelerin hepsini süzdüğüne kanaat getirebilir veya düşük katranlı, düşük nikotinli sigara markalarına yönelebilir. Veyahut da sigarasız uzun ve sefil bir hayattansa sigara içtiği kısa ve mutlu bir hayat sürmeyi tercih ettiğini söyleyebilir. İnsan bir hareket tarzına ne kadar bağlılık duyuyorsa, bu hareket tarzını tehdit eden bilgiye karşı da o kadar direnç gösterir. Psikologlar sigaranın tehlikelerine inanma ihtimali en düşük olan insanların bırakmayı deneyip bunu başaramayanlar olduğunu söylüyor. Bu insanlar sigara içmeye daha da bağlanıyorlar. Kişi uyumsuzluğu azaltarak egosunu savunur ve kendi hakkındaki olumlu imajını korur. Ama kendini doğrulama çabası insam uç noktalara götürebilir; insanlar uyumsuzluktan kurtulmak uğruna bu kendilerinin ve sevdiklerinin ölümüne yol açabilecek olsa bile tehlikeleri göz ardı edebilir. Bu bir abartma değil.
Reklam
Savaş propagandasının en korkunç işlevlerinden biri, bir milletin üyelerinin başka bir milletin üyelerini bütün psikolojik sorumluluklardan muaf biçimde öldürmesini kolaylaştırmasıdır. Savaş özellikle bir köşede masumca duranlara ve çocuklara korkunç zararlar ve yıkım getirir. "Ben ve ülkem iyi, adaletli ve mantıklıyız” kavrayışı (cognition) ”Ben ve ülkem masum insanlara zarar verdik” kavrayışı ile uyuşmazlık içindedir. Eğer zarar aşikârsa, zarar verilmediğini veya bunun gerçekten şiddet olmadığını söyleyerek uyuşmazlığı azaltamazsınız. Bu durumda uyuşmazlığı azaltmanın en etkili yolu, kendinizi kurbanlarınızın hak ettiklerini bulduklarına inandırmak üzere bu kurbanların insanlığını azaltmak veya suçluluklarını arttırmaktır. Yoksa şimdi bahsedeceğimiz olayı nasıl açıklayabiliriz? İkinci Dünya Savaşı’nın sonu gelmek üzereyken Amerikan uçakları Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombası attılar. Kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere 100000’den fazla sivil öldürüldü ve binlercesi de çok ciddi şekilde yaralandı. Şimdilerde Amerikalıların bu kararı yermesi moda. Ama bombalar atıldıktan bir hafta sonra bir kamuoyu araştırması Amerikan halkının %5’inden azının o silahları kullanmamalıydık diye düşünürken, %23 gibi şaşırtıcı bir kısmının da Japonya'nın teslim olmasına zaman tanımadan çok daha fazla silah kullanmalıydık diye düşündüğünü göstermişti.6
Gündelik hayatımızda rasyonalleştîrme kapanını kırıp hatalarını kabul eden ve hatalarından ders alan insanlar da görürüz. Nasıl? Bu hangi durumlarda gerçekleşir? Bir hata yaptığımızda ego-koruyucu inkâr, çarpıtma ve doğrulamaya çalışma eğilimimizi durdurup aşağı yukarı şunu söylemeyi becerebilsek: ”Tamam, yanlış davrandım. Tekrar bu durumda kalmamak için bu tecrübeden ne çıkartabilirim?” bizim için çok faydalı olabilir. Bu ilk önce korunmacı ve uyuşmazlık azaltıcı eğilimlerimizi ve sonra da düzeltilmesi -doğrulanması değil-gereken geçmiş hatalarımızı anlayıp onlarla yüzleşecek güçte bir kişilik geliştirmekle mümkün olabilir. Bunu söylemenin kolay olduğunun biz de farkındayız. Hataların hoş görülmediği ve başarısızlığın âdetâ günah sayıldığı; dersten kalan öğrencilerle dalga geçildiği, sırf bir sezonu kaybetti diye yetenekli birinci lig beyzbol menajerlerinin kovulduğu bir kültürde yaşıyoruz. Belki başkalarının hatalarına karşı daha hoşgörülü olmayi becerebilirsek, kendi beceriksizliklerimize de daha kolay tahammül edip, neredeyse refleksif bir şekilde ortaya çıkan doğrulama eğilimimize kısa devre yaptırabiliriz.
103 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.