Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
-Erkeğin gönlünü çelmek için azıcık gösterip çokça gizlemek gerekmiyor mu? - Hıristiyan kültürü, Eski Yunan ve Roma kültürlerinden farklı olarak, cinselliği günahla ilişkilendirir. Kadın güzel olmalıdır ama bu güzellik Havva'nın akıl çelen güzelliği gibi tehlikelidir. Kadın güzelliği hem bir haz nesnesidir hem de ayıplanır. Kilise mensubu din
Gerçek tehlike yaşama eyleminin ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, yaşamak, varoluşun farklılaştığı bir kargaşadır. Fakat varoluşu her an aslında olduğu düzensiz haline çözümleyip ortaya çıkan endişeden hareketle, her an ilk kargaşayı yeniden yaratmaya çalışan kaçık bir eylemdir yaşamak. Bu denli tehlikeli başka bir iş daha olamaz. Varoluşun kendinde hiçbir korku ya da hiçbir örtülü yan yoktur, bu korku ve tedirginliği yaratan yaşama eylemidir. Ve toplum, kökende anlamsızdır; kadın erkek bir arada yıkanılan Roma hamamları gibidir. Okul da, toplumun minyatürüdür: Bu yüzden bize boyuna buyuruk veriyorlar. Bir avuç kör adam, bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor, sınırsız yeteneklerimizi paramparça ediyor.
Reklam
The GodFather
Patrio nun oğulları,kızları,torunları,evlatlıkları,yanaşmaları,beslemeleri,nikahlı nikahsız eşleri,metresleri,fahişeleri,hizmetçileri,uşakları,esirleri,köleleri,işçileri üzerindeki mutlak iktidarı zorla edinilmemiş olup roma aile hukukunun "aile” reisine tanıdığı "patria potestas” hakkından kaynaklanıyor olsun. Patrio, "babanın erki” diye çevirebileceğim bu hakka dayanarak, seyyar mahkemeler kurabiliyor, aile fertlerini yargılayabiliyor, idam dahil her türlü cezayı verebiliyor hatta işine yaramayanları köle olarak satabiliyor olsun. Her neyse, kadın kısmının esamesi okunmasın. Patrio herhangi başka bir suçtan sanık karısını yargılama görevini de infazı da kendi üstlensin. Zina ne kelime,şarap mahzeninin anahtarını izinsiz alması bile kadının ölüme mahküm edilmesi için yeter olsun. En aşağılık aşiret düzenini çağrıştırıyor dediğim bu yavrum herhalde katılırsınız. Aslında aşiret de değil , kült demek daha doğru olur çünkü reisin esrar perdesine büründürülmesi de var
Sayfa 125Kitabı okudu
Evlilik ve Çocuklar: Roma hukuku, evliliğin amacını üreme olarak tanımlardı. Velayetten kurtulmak isteyen kadınların üç ya da dört çocuk (özgür doğmuş bir kadın için üç, azat edilmiş bir köle için dört) doğurmaları gerekiyordu. Augustus döneminde kanun, yirmi ila altmış yaş arasındaki evlenmemiş erkeklerin ve on sekiz ila elli yaş arasındaki evlenmemiş kadınların (dul kalmış ya da boşanmış olsalar bile) miras almalarını yasaklıyordu. Yirmi yaşına geldiklerinde kadınların, yirmi beş yaşına geldiklerinde de erkeklerin evlenip en az bir çocuk sahibi olmaları beklenirdi. Dul kalan bir kadının bir yıl içinde, boşanmış bir kadının altı ay içinde evlenmesi beklenirdi. Hadrianus döneminde, bir kadın kendi gayri meşru çocuklarını -muhtemelen efendisinin metresiyken doğan çocuklar- muhtemelen efendisinin izniyle evlendiği azat edilmiş bir köle olan yasal kocasının çocuklarıyla birlikte sayamazdı.
Sayfa 320
Varoluşun kendinde hiçbir korku ya da hiçbir örtülü yan yoktur, bu korku ve tedirginliği yaratan yaşamak eylemidir. Ve toplum, kökende anlamsızdır; kadın erkek bir arada yıkanılan Roma hamamları gibidir. Okul da, toplumun minyatürüdür: Bu yüzden bize boyuna buyruk veriyorlar. Bir avuç kör adam, bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor, sınırsız yeteneklerimizi paramparça ediyor.”
Muhteşem!
Tehlike deyince, gazetelerin abartarak yazdığı fiziksel anlamdaki yaralanma, biraz kan akması gibi şeyleri getiriyorlar akıllarına. Bunun tehlikeyle hiç ilgisi yok. Gerçek tehlike yaşama eyleminin ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, yaşamak, varoluşun farklılaştığı bir kargaşadır. Fakat varoluşu her an aslında olduğu düzensiz haline çözümleyip ortaya çıkan endişeden hareketle, her an ilk kargaşayı yeniden yaratmaya çalışan kaçık bir eylemdir yaşamak. Bu denli tehlikeli başka bir iş daha olamaz. Varoluşun kendinde hiçbir korku ya da hiçbir örtülü yan yoktur, bu korku ve tedirginliği yaratan yaşamak eylemidir. Ve toplum, kökende anlamsızdır; kadın erkek bir arada yıkanılan Roma hamamları gibidir. Okul da, toplumun minyatürüdür: Bu yüzden bize boyuna buyruk veriyorlar. Bir avuç kör adam, bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor, sınırsız yeteneklerimizi paramparça ediyor.
epub/Sander Yayınları
Reklam
Herodotos'tan Taine'e, Livius'tan bugünün kentlerine kadar, kamusal sahnedeki kadınlar benzer kalıplara dökülmüştür. Nüfus sayımları bile kadınları görmezden gelmiştir. Roma'da sadece miras sahibi kadınlar sayımda dikkate alınıyordu. Ancak Ms üçüncü yüzyılda Diocletianus, kadınların sayıma da hil edilmesini emretti, o da sadece mali nedenlerle. On dokuzuncu yüzyılda, sadece aile reisinin işi kayıtlara geçirildiği için, kadın tarım işçilerinin ve kadın köylülerin emeği göz ardı ediliyordu. Bu yüzden cinsiyetler arası ilişkilerin durumu, bizzat kaynaklarda ortaya konmuştur: Kadınlarla ilgili bilgi, erkeklerle ilgili bilgiden daha azdır.
Sayfa 10
Hıristiyan kilisesinin ataerkilliğine meydan okuyan kadın, Johanna.
Kilise için büyük bir skandal ve utanç kaynağı olan garip bir öykü IX. yüzyıl Avrupası'nda ağızdan ağıza dolaşıyor, bir kadının meşru yollardan papalık tahtına çıktığı söyleniyordu. Efsaneye göre erkek gibi giyinmiş bu kadın kilisenin önde gelenleri arasına katılmış ve bu sayede kilisenin işleyişi hakkında bilgi ve malumat toplamıştı. Yıllar süren bu hazırlıklardan sonra Roma'ya yerleşmiş, kilise hiyerarşisinde yükselmeye başlamış, sonunda da papa seçilmişti. Ama ayin alayının yürüyüşü sırasında herkesin önünde doğum yapınca gerçek ortaya çıkmıştı. Kadın Papa Johanna'nın efsanesi o kadar büyüdü ve o kadar yayıldı ki, o gürzden bu yana papalığa seçilen kişinin erkekliği, gerçekten erkek olup olmadığının görülmesini sağlayan ortası delik bir mermer sandalye sayesinde kontrol edilir oldu. Bugün günahkâr doğumun yer aldığı yerde, kadın papayla çocuğunu temsil eden bir heykel vardır ve papalar resmî törenlerde o utanç verici noktadan geçmemek için bugün bile yollarını değiştirirler. Bu kural bile, kilisenin yüzyıllar boyunca inkâr edip durduğu Johanna öyküsünün gerçekliğini ortaya koyar.
Savaşçı Kelt Kraliçe Boudica
Bu boyun eğmez Kelt kabilelerinden biri Romalıları özelikle kızdırıyordu, çünkü liderleri bir kadındı! Eski zamanlarda kadınların cesur ve güçlü olmadıkları farz edilirdi. Erkekler bir kadın tarafından yenilmenin çok utanç verici olduğunu düşünürlerdi. Ancak bu Kelt kabilesinin lideri sıradan bir kadın değildi; Boudica adında güçlü bir savaşcı kraliçeydi. Cassius adında RomaIı bir yazar Boudica'yı şöyle betimlemişti: Çok uzun boylu, hatta erkeklerden bile daha uzundu, sesi gür ve güçlü, dağdan dağa yansıyacak kadar yüksekti. Ateş saçan, delici gözleri ve belinden aşağı sarkan uzun, gür, kızıl-kahverengi saçları vardı. Dalgalanan ekose bir pelerin giyer, boynunun etrafına da kalın, altın rengi bir gerdanlık takardı. Boudica ve kabilesi Roma İmparatorluğu'na boyun eğmedi. Keltlerin Roma yerlesimlerine yaptıkları baskınlara önderlik etti. Romalılar onları durdurmaktan aciz görünüyordu. Hatta Britanya'daki en büyük Roma yerleşimine (Londinium) bile hücum ettiler. Daha sonra bu Roma yerleşimi Londra şehri oldu.
Sayfa 261Kitabı okudu
748 öğeden 491 ile 500 arasındakiler gösteriliyor.