“Ezan başladı. Ruhun şad olsun Beethoven!”
Kısa, devrik, ayrıntıdan yoksun cümleler kuruyor Bener. Başta, adamın eline zorla vermişler kalemi dedirtiyor. Hatta öykü möykü değil bu, adamın günlüğünden aşırılıp kitap yapılmış diye birkaç suç üretimi ve suçlu eşkali yuvarlıyorsunuz zihninizin kapısına. Ama enteresandır, okuyorsunuz da. Hani, bu ne yahu deyip kenara atmayı hiç aklınıza getirmiyorsunuz. Okudukça, yazarın ayrıntıdan anladığı şeyin inceliğine, betimlemeden anladığı şeyin farklılığına ve imgeleri kullanma biçimine gözünüz kayıyor.
Yok yok, tarzı var adamın, hele biraz daha okuyayım..
Bir ruh sıkışmışlığı, bir yaşama yorgunluğu, bir ölsem de kurtulsamcılık, aldığım nefes bile yükcülük..Peşin söyleyeyim, bu tarz edebiyatta beni yavaştan sıkmaya başlayan, yaratıcı bir tarzla verilmediğinde okumaya hevesimin olmadığı konular. Vüsat Beyciğim, tam olarak ne yaptı da ben sıkılmadan okudum diye düşünüyorum. Ne?Bunun havasını atmıyor, yalnızım bakın bakın, nasıl da mutsuzum bir de burdan bakın, varoluş sancılarımın altını fosforlu kalemle çizdim, karanlığımı açınca belli oluyor mu demiyor. Gözüne sokmaya çalışmıyor, anlatıyor adam. Hem de hiç anlatmıyormuş gibi yaparak. E bu baya enteresan bir şey.
Bir bilene, bir sevene danışmalı: Hangi kitapıyla devam etmeli?