4 yaşındaki bir kızın oyuncak bebeği kırıldığı zaman, 6 yaşındayken öğretmeni azarladığında, 16 yaşındayken sevgilisi onunla ilgilenmediğinde, 25 yaşındayken belki bebeği öldüğünde acı acı ağlamasını tamamen normal buluruz. Bu acı nedenlerinin hepsinin kendi zamanları vardır ve bu zaman geçince kaybolurlar. En sonuncular, kesin olanlar bütün ömür boyunca kalırlar; ama bu kız çocuğu kadın ve anne olarak önemsiz bir biblonun kırılması yüzünden ağlarsa bu dikkatimizi çekerdi. Nevrotikler işte böyle davranırlar. Onların ruhsal düzenlerinde geniş sınırlar içinde uyarılarla başa çıkmanın tüm dereceleri oluşmuştur, onlar ihtiyaçlarının çoğunu kendileri giderecek kadar erişkinlerdir, onlar hadım etmenin artık ceza olarak uygulanmadığını çoktan bilmektedirler; ama yine de sanki eski tehlike durumları hala varmış gibi davranırlar. Tüm önceki korku nedenlerine sarılırlar.
Ne var ki kaderin tüm beklentilerimi yerine getirmesi ve benim de bunun ötesinde hiçbir şey talep etmeyişim bir alışkanlık haline geldiğinden bu hal giderek yaşamımda bir heyecan eksikliğine ve cansızlaşmaya yol açtı. O dönemde bazı yarı farkındalık anlarında bilincine tam varmadan içimde özlemini çektiğim şey arzulardan ziyade, arzulama arzusuydu; daha güçlü, daha bağımsız, daha tutkulu, daha doyumsuz istek duyma, daha yoğun yaşama, belki de acı çekme ihtiyacıydı. Fazlasıyla aklı başında bir yöntemle varoluşumdan bütün çelişkileri uzaklaştırmıştım ve bu çelişki yokluğu canlılığımı söndürüyordu. İsteklerimin giderek daha da azaldığını ve zayıfladığını, duygularıma bir tür donukluğun yerleştiğini görüyordum;
belki de en iyisi şöyle ifade edecek olursam, bir tür ruhsal iktidarsızlık ve yaşamda tutkuyla yer alabilme yetersizliği hissettiğimi söyleyebilirim.
Giyotin en acısız ölüm şekliymiş.Oysa bedensel acı,ruhsal acının yanında hiç kalır.Belki günü geldiğinde zavallı bir insanın bu son sözleri,payına düşeni yapacaktır.
"Oysa, ruhsal acının yanında bedensel acı bir hiç kalır!"
》Bir idam mahkumunun yargılandığı günden, giyotin sehpasına yattığı güne kadar geçirdiği altı haftayı anlatmaktadır.
》Bu mahkumun ismi ne, suçu ne, nasıl biri gibi soruların bir yanıtı yok. Yalnızca bir annesi, eşi ve kızı olduğunu biliyoruz.
》Bir idam mahkumu idam edilmeyi beklerken hapsolduğu o soğuk ve karanlık hücrede ne hisseder? Bu