Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aradık çok terâkìb ü ma'âcîn bulmadık nef'in Mizâc-ı âdeme sabr u sükûnet hayli nâfi'dür
Cenab-ı Hak Vel Asr'da "Bütün insanlar hüsrandadır." der, ama hemen ayet-i kerimenin arkasından hüsrandan kurtuluş yolunu koyar. Hüsrandan kurtuluş yolu nedir?İman edip salih ameller işleyen, amenu ve amilus salihati ve tevasav bis sabr. O zaman o hüsrandan kurtuluşun hemen anında cevabı, iman etmektir.
Reklam
Arsa-i 'aşka girüp cevre sabr merd işidür Taleb-i hazz nefis-i kâzîb ü nâ-merd işidür
Eğer aklın varsa kanaate alış ve rızaya çalış. Tahammül etmezsen "Yâ Sabûr!" de ve sabır iste; hakkına razı ol, teşekki etme. Kimden kime şekva ettiğini bil, sus. Herhalde şekva etmek istersen nefsini Cenab-ı Hakk'a şekva et, çünkü kusur ondadır.
Reh-i aşkında bi-sabr-u şekibim yâ Rasûlallah Seni her kim severse ben rakibim yâ Rasûlallah(Nazîm) Aşkının yolunda o derece sabırsız ve tahammülsüzüm ki ey Allah'ın elçisi,seni her kim severse kendime onu rakip görüyorum.
Sayfa 11 - KapıKitabı okudu
Na’bi
Bende yok sabr u sükun sende vefadan zerre İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere (Nabi ) *Bende sabır ve sükunet, sende vefanın zerresi yok İki yoktan ne çıkar düşünelim birkere ..
Reklam
"Akıp giden zamana"
Yüz üçüncü süre olan 'Asr Sûresi, çocukların ve yeni Müslümanların ilk öğrendiği, Kuran'ın en kısa sürelerinden biridir. Ayrıca Kur'ân'ın tedvin edilmiş hâlindeki son ilahi kasemi içermektedir: Akıp giden zamana! (el-asr) Şüphesiz insan hüsran içindedir (husr) Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. (sabr) (103:1-3) İlk âyette Allah (cc), el-'asr üzerine yemin eder. Bu kelime sıklıkla "zaman" olarak tercüme edilir, ama aslında akıp gitmiş ya da hâlen akan bir zamanı ifade eder. Sıkmak veya preslemek anlamına gelen ve aynı zamanda bir meyvenin içindeki suyun ('asir) sıkılmasını tarif etmek için kullanılan aşarı kökünden gelir. Resmedilen imaj, zamanın hem sınırlı bir kaynak olduğu hem de tamamen "sıkıldıktan" sonra, daha fazlasının elde edilmesinin mümkün olmayacağıdır. Bu kelime aynı zamanda güneşin iyice zevale döndüğü ve gündüzün yakında sona ereceği ikindi vakti için de kullanılır. Bu kasem, tüm süreye ciddi bir aciliyet duygusu katar: Her bir insan hüsran içindedir ve durumunu düzeltme zamanı hızla tükenmektedir (103:2). Sûre, kişinin kendi sini bu hüsrandan kurtarmak için zamanı tükenmeden önce yerine getirmesi gereken dört şartla bitmektedir.
Sabr-ı cemîl yani güzel sabır üç türlüdür: Bir insanın günahlara sabretmesi, ibadetlere sabretmesi ve musibetlere sabretmesi.
"Artık [bana düşen] sabr-ı cemil (fesabrun cemilun)." (12:18) Hz. Yakub, Hz. Yusuf'un yokluğundan dolayı hissettiği kederin ne zaman sona ereceğini bilmediği için sürekli ve daimi bir sabır sergilemeye mecburdur. Buradaki sabr-ı cemil tabirine -un ekinin takılması, bunun bir fiile bağlı olmadığını dolayısıyla da zamanla vedeğişimle sınırlandırılmadığını gösterir. Daha sonra en küçük evladı Bünyamin Mısır'da tutulduğunda da Hz. Yakub, aynı cümleyi tekrar eder (12:83). Sabr-ı cemil tabirinin geçtiği diğer yer, karşılıklı bir konuşmada değil, Allah'ın Hz. Peygamber'i (sav) teselli etmek için bizzat ona hitap ettiği bölümdedir: O hålde sabr-ı cemil (sabren cemilen) ile sabret (70:5) Bu örnekte sabr-ı cemil ifadesine -en takısının gelmesi, söz konusu sabrın bir fiilin nesnesi olduğunu ve dolayısıyla zamanla kayıtlı bulunduğunu gösterir. Bu da gayet yerindedir, çünkü bir sonraki cümle ilahi bir güvence vermektedir: 𝙊𝙣𝙡𝙖𝙧 𝙤𝙣𝙪 𝙪𝙯𝙖𝙠𝙩𝙖𝙣 𝙜𝙤̈𝙧𝙪̈𝙧𝙡𝙚𝙧 𝙫𝙚 𝘽𝙞𝙯 𝙤𝙣𝙪 𝙮𝙖𝙠ı𝙣𝙙𝙖𝙣 𝙜𝙤̈𝙧𝙪̈𝙧𝙪̈𝙯. (70:6-7)
Sabr eyle ki ey nazlı melek! Hazret-i mabut Bir gün edecektir seni de şâtır u hoşnut Allah'a tevekkül edelim derd ü felâket Elbette olur munkalib fevz ü saadet
Sayfa 62
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.